eṡ-ṡudef ~ اَلصُّدَفُ

Kamus-ı Muhit - الصدف maddesi

اَلصُّدَفُ [eṡ-ṡudef] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) Bir kuş yâhûd bir yırtıcı cânver ismidir.

اَلصَّدِفُ [eṡ-Ṡadif] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Kinde kabîlesinden bir batndır. Hâlen Ḩaḋremevt şehrine nisbet olunurlar ve kendilere nisbette صَدَفِيٌّ [Ṡadefiyy] denir, عَرَبِيٌّ [ʹarabiyy] vezninde ve onlara soy ve necîb develer nisbet olunur.

اَلصَّدْفُ [eṡ-ṡadf] (ṡâd’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Bir nesneden iʹrâz eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَدَفَ عَنْهُ صَدْفًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَعْرَضَ Ve sarf ve tahvîl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَدَفَ فُلاَنًا إِذَا صَرَفَهُ Ve

صَدَفٌ [ṡadef] ve

صُدُوفٌ [ṡudûf] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bir yana mâ΄il ve munsarıf olmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَدَفَ فُلاَنٌ صَدْفًا وَصُدُوفًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا انْصَرَفَ وَمَالَ

اَلصَّدَفُ [eṡ-ṡadef] (fethateynle) İnci kabına denir; müfredi صَدَفَةٌ [ṡadefet] ve cemʹi أَصْدَافٌ [eṡdâf]tır. Ve mutlakan yüksek olan şey΄e denir, duvar ve dağ gibi. Ve omuz başına denir ki pazının nihâyet bulduğu yerden ʹibârettir. Ve şehr-i Ḵayrevân kurbünde bir karye adıdır. Ve

صَدَفٌ [ṡadef] قَفَا [ḵafâ] taʹbîr olunan baş kemiği yarıldıkta kıkırdak gibi yarık yerinde biten etçeğize denir. Ve Nuḩ b. ʹAbdullâh b. Seyf el-Buḣârî nâm muhaddisin pederi lakabıdır. Ve

صَدَفٌ [ṡadef] At kısmının uylukları aralığı sık ve kısık olup bilekleri bir tarafa buruk olarak tırnakları aralığı meydânlı olmak, ʹalâ-kavlin vasf-ı mezkûr ile tırnakları vahşî tarafa ki taşra cânibidir, eğrice olmak maʹnâsınadır ve ʹalâ-re΄yin deve kısmında صَدَفٌ [ṡadef] tabanları vahşî tarafına eğri olmaktan ʹibârettir. Eğer insî tarafına olursa قَفَدٌ [ḵafed] denir ve o deveye أَفْقَدُ [efḵad] denir. Bunun naʹtında أَصْدَفُ [aṡdef] denir; yukâlu: فَرَسٌ أَصْدَفُ إِذَا كَانَ بِهِ صَدَفٌ وَهُوَ فِي الْفَرَسِ تَدَانِي الْفَخِذَيْنِ وَتَبَاعُدُ الْحَافِرَيْنِ فِي الْتِوَاءِ الرُّسْغَيْنِ أَوْ مَيَلٌ فِي الْحَافِرَيْنِ أَوِ الْخُفِّ إِلَى الشِّقِّ الْوَحْشِيِّ فَإِنْ مَالَ إِلَى الْإِنْسِيِّ فَهُوَ أَفْقَدُ Ve

صَدَفٌ [ṡadef] جَبَلٌ [cebel] vezninde ve عُنُقٌ [ʹunuḵ] ve صُرَدٌ [ṡurad] ve عَضُدٌ [ʹaḋud] veznlerinde) Dağın tükendiği yere yâhûd dağın bir cânib ve nâhiyesine denir. Ve kuri΄e bihinne kavluhu taʹâlâ: ﴿حَتَّى إِذَا سَاوَى بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ﴾ وَهُوَ مُنْقَطَعُ الْجَبَلِ أَوْ نَاحِيَتُهُ Ve baʹzı müfessirîn dediler ki âyet-i merkûmede vâkiʹ صَدَفَانِ [ṡadefân] Benî Âdem ile Ye΄cûc ve Me΄cûc kavminin beynlerinde vâkiʹ birbirine mütelâkî ve mütelâzık iki cebelden ʹibârettir.

Vankulu Lugatı - الصدف maddesi

اَلصُّدُفُ [eṡ-ṡuduf] (zammeteynle) Kezâlik mürtefiʹ olan dağın nihâyet bulduğu yerdir. Ve fethateynle dahi câ΄izdir, nitekim mürûr etti. Ve kuri΄e bihimâ kavluhu taʹâlâ: “بَيْنَ الصَّدَفَيْنِ” Ve Aṡmaʹî eyitti: صَدَفٌ [ṡadef] her mürtefiʹe ıtlâk olunur هَدَفٌ [hedef] gibi.

اَلصَّدْفُ [eṡ-ṡadf] (ṡâd’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Yüz döndürmek; yukâlu: صَدَفَ عَنِّي إِذَا أَعْرَضَ

اَلصَّدَفُ [eṡ-ṡadef] (fethateynle) İnci kabı ki maʹrûftur. Ve

صَدَفٌ [ṡadef] Mürtefiʹ olan munkataʹ-ı cebele dahi derler ki dağın nihâyet bulduğu yerdir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı