eṡ-ṡalf ~ اَلصَّلْفُ

Kamus-ı Muhit - الصلف maddesi

اَلصَّلْفُ [eṡ-ṡalf] (ṡâd’ın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Hurmâ beynisine denir ki içinde olur; ṡâd’ın harekât-ı selâsıyla lügattır. Müfredi صَلْفَةٌ [ṡalfet]tir.

اَلصَّلَفُ [eṡ-ṡalef] (fethateynle) Gılâl ve hubûbâtın hayr ve nemâsı az olmak maʹnâsınadır ki bereketsiz olmak taʹbîr olunur; yukâlu: صَلِفَ الطَّعَامُ صَلَفًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا قَلَّ نَمَاؤُهُ وَبَرَكَتُهُ Ve hatun, zevci yanında vakʹ ve iʹtibârı olmayıp hürmetsiz olmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَلِفَتِ الْمَرْأَةُ عِنْدَ زَوْجِهَا إِذَا لَمْ تَحْظَ عِنْدَهُ Ve minhu’l-meselu: “مَنْ يَبْغِ فِي الدِّينِ يَصْلَفْ” أَيْ مَنْ يُنْكِرْ فِي الدِّينِ عَلَى النَّاسِ لَمْ يَحْظَ مِنْهُمْ Yaʹnî “Emr-i dîn bâbında nâsa inkâr ve tekebbür ve taʹassub edip fazl ve diyâneti hemân kendi nefsine hasr eylemek sûretinde olanın kulûb-ı nâsta vakʹ ve mekânet ve haysiyyeti olmaz.” Bu mesel dîne temessükle nâsa muhâlatat ve hüsn-i muʹâşerete hass ve teşvîk eylemek maʹrizinde darb olunur. Ve

صَلَفٌ [ṡalef] Bir adama hoşlanmadığı sözü söylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَلِفَ لَهُ إِذَا تَكَلَّمَ لَهُ بِمَا يَكْرَهُهُ Ve beyhûde lâf u güzâf edip övünmek, ʹalâ-kavlin kibr ve dimâgından nâşî zarâfet ve rüşd ve kiyâset bâbında kudret ve istiʹdâdı mertebesinden ziyâde iddiʹâ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَلِفَ فُلاَنٌ إِذَا تَمَدَّحَ بِمَا لَيْسَ عِنْدَهُ أَوْ جَاوَزَ قَدْرَ الظَّرْفِ وَادَّعَى فَوْقَ ذَلِكَ تَكَبُّرًا

اَلصَّلِفُ [eṡ-ṡalif] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Beyhûde ve bî-maʹnâ lâf ve güzâf eder olan herze-gûya denir yâhûd mertebe-i istiʹdâdından bîrûn zarâfet ve rüşd ve fetânet iddiʹâsında olan yâdigâra denir. Cemʹi صَلاَفَى [ṡalâfâ] gelir, سَكَارَى [sekârâ] vezninde ve صُلَفَاءُ [ṡulefâ΄] gelir, صُلَحَاءُ [ṡuleḩâ΄] vezninde ve صَلِفُونَ [ṡalifûn] gelir. Ve

صَلِفٌ [ṡalif] Ağır ve okkalı kaba denir; yukâlu: إِنَاءٌ صَلِفٌ أَيْ ثَقِيلٌ Ve lezzetsiz taʹâmâ denir; yukâlu: طَعَامٌ صَلِفٌ أَيْ لاَ طَعْمَ لَهُ Ve azca su alan kaba denir; yukâlu: إِنَاءٌ صَلِفٌ أَيْ قَلِيلُ الْأَخْذِ لِلْمَاءِ Ve raʹdı çok, yağmuru az buluta denir; yukâlu: سَحَابٌ صَلِفٌ أَيْ كَثِيرُ الرَّعْدِ قَلِيلُ الْمَاءِ ve minhu’l-meselu: “رُبَّ صَلِفٍ تَحْتَ الرَّاعِدَةِ” Tehdîdini îkâʹa kâdir olmayan kimse hakkında darb olunur yâhûd mütemevvil olan bahîl hakkında yâhûd beyhûde lâf u güzâf eden hakkında darb olunur. Şârih der ki صَلَفٌ [ṡalef] lafzı fethateynle olmaktır ki masdar olur, gerek maʹnâ-yı evvelden ve gerek sehâbe-i mezkûre maʹnâsından masdardır.

Vankulu Lugatı - الصلف maddesi

اَلصَّلَفُ [eṡ-ṡalef] (fethateynle) Bulut yağmursuz olmak. Ve fi’l-meseli: “رُبَّ صَلِفٍ تَحْتَ الرَّاعِدَةِ” Yaʹnî “Çok kıllet-i matar vardır ki zât-ı raʹd olan bulutta müşâhede olunur.” Ve bu mesel şol kimse hakkında darb olunur ki hasmına vaʹîdler edip vukûʹa getirmeye. Ve

صَلِفٌ [ṡalif] Buğdayın fâ΄idesi az olmağa dahi derler, otunun kuvveti az olduğu cihetten, kıllet-i nüzül-i taʹâm maʹnâsına. Ve

صَلِفٌ [ṡalif] ʹAvret er yanında hürmetsiz olmağa dahi derler; yukâlu: صَلَفَتِ الْمَرْأَةُ صَلِفًا إِذَا لَمْ تَحْظَ عِنْدَ زَوْجِهَا وَأَبْغَضَهَا Ve Ḣalîl eyiti: صَلِفٌ [ṡalif] zarâfette hadden ziyâde daʹvâ etmektir, tekebbüre binâ΄en.

اَلصَّلِفُ [eṡ-ṡalif] (ṡâd’ın fethi ve lâm’ın kesriyle) Şol kâsedir ki suyu az ola. Ve

صَلِفٌ [ṡalif] Şol buluta derler ki raʹdı çok yağmuru az ola.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı