اَلصِّمْرُ [eṡ-ṡimr] (ṡâd’ın kesriyle) Yüksek akıntıdan nâzil ve cârî olan suyun karâr-gâhı olan düz yere denir.
اَلصَّمَرُ [eṡ-ṡamer] (fethateynle) Süt pek ekşi olmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَمِرَ اللَّبَنُ صَمَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا صَارَ صَامُورَةً
اَلصُّمْرُ [eṡ-ṡumr] Ṡâd’ın zammıyla صُبْرٌ [ṡubr] vezninde ve mürâdifidir, bir şey΄in ucuna ve cânibine denir. Cemʹi أَصْمَارٌ [aṡmâr] gelir; ve minhu tekûlu: أَدْهَقْتُ الْكَأْسَ إِلَى أَصْمَارِهَا وَأَصْبَارِهَا Ke-mâ merre.
اَلصَّمْرُ [eṡ-ṡamr] (ṡâd’ın fethi ve mîm’in sükûnuyla) ve
اَلصُّمُورُ [eṡ-ṡumûr] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bir adama nesne vermeyip buhl ve dirîg eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: صَمَرَ فُلاَنٌ صَمْرًا وَصُمُورًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا بَخِلَ وَمَنَعَ Ve yüksek akıntıdan su düz yere indikten sonra âhestece cereyân ederek sükûnet üzere olmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَمَرَ الْمَاءُ إِذَا جَرَى مِنْ حُدُورٍ فِي مُسْتَوًى فَسَكَنَ وَهُوَ جَارٍ Ve
صَمْرٌ [ṡamr] Lâşe râyihâsı gibi müntin râyihaya denir. Ve tâze misk râhiyasına denir. Ve süt pek ekşimek maʹnâsınadır; yukâlu: صَمَرَ اللَّبَنُ صَمْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا صَارَ صَامُورَةً Ke-mâ se-yuzkeru.
اَلصَّمِرُ [eṡ-ṡamir] (ṡâd’ın fethi ve mîm’in kesriyle); yukâlu: يَدِي مِنَ السَّمَكِ صَمِرَةٌ
اَلصَّمَرُ [eṡ-ṡamer] (fethateynle) Yaramaz râyiha, netn maʹnâsına.
اَلصُّمْرُ [eṡ-ṡumr] (ṡâd’ın zammıyla ve mîm’in sükûnuyla) Cânib maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı