اَلصَّيِّرُ [eṡ-ṡayyir] (كَيِّسٌ [keyyis] vezninde) Sûreti pek hûb olan şey΄e denir; yukâlu: شَيْءٌ صَيِّرٌ أَيْ أَحْسَنُ الصُّورَةِ
اَلصَّيْرُ [eṡ-ṡayr] (ṡâd’ın fethi ve yâ’nın sükûnuyla) ve
اَلْمَصِيرُ [el-maṡîr] (mîm’in fethiyle) ve
اَلصَّيْرُورَةُ [eṡ-ṡayrûret] (شَيْخُوخَةٌ [şeyḣûḣat] vezninde) Rücûʹ ve tahavvülü mutazammın olarak olmak yaʹnî bir nesne sonradan bir türlü dahi olmak maʹnâsınadır; yukâlu: صَارَ الْأَمْرُ إِلَى كَذَا صَيْرًا وَمَصِيرًا وَصَيْرُورَةً إِذَا رَجَعَ إِلَيْهِ
اَلصِّيرُ [eṡ-ṡîr] (ṡâd’ın kesriyle) Şol suya denir ki dâ΄imâ nâs ona varıp hâzır olurlar. Ve bir işin ʹâkibet ve ser-encâmına denir; bunda ṡâd’ın fethiyle de lügattir. Ve bir şey΄in bir ucuna ve bir nâhiyesine ıtlâk olunur; tekûlu: أَنَا عَلَى صِيرٍ مِنْ أَمْرِ كَذَا أَيْ عَلَى نَاحِيَةٍ مِنْهُ Ve kapı yarığına denir; yukâlu: نَظَرَ مِنْ صِيرِ الْبَابِ أَيْ مِنْ شِقِّهِ Ve balık salamurasına denir; tekûlu: أَكَلْتُ صِيرًا أَيْ صَحْنَاةً Ve ʹinde’l-baʹz salamuraya şebîh bir nesne ismidir. Ve salamura yapılacak tuzlanmış hurde balıklara denir. Ve Yehûd tâ΄ifesinin hahamlarına denir, أُسْقُفُّ الْيَهُودِ [usḵuffu’l-Yehûd] maʹnâsına. Ve
صِيرٌ [Ṡîr] Ṯayyi΄ bilâdında cebel-i Ece΄ ʹindinde bir dağın adıdır ki Sîrâf ile ʹUmân beynindedir. Ve Necd ülkesinde bir mevziʹ adıdır.
اَلصِّيَرُ [eṡ-ṡiyer] (ṡâd’ın kesri ve yâ’nın fethiyle) Cemʹi, ağıllar maʹnâsına, سِيرَةٌ [sîret] ile سِيَرٌ [siyer] gibi.
اَلصَّيِّرُ [eṡ-ṡayyir] (ṡâd’ın fethi ve yâ’nın kesri ve teşdîdiyle) Güzel sûretli olan kimse; yukâlu: رَجُلٌ صَيِّرٌ شَيِّرٌ أَيْ حَسَنُ الصُّورَةِ [وَالشَّارَةِ] كَذَا نُقِلَ عَنِ الْفَرَّاءِ Ve شَارَةٌ [şâret] hey΄et ve kıyâfete derler.
اَلصَّيْرُ [eṡ-ṡayr] (ṡâd’ın fethi ve yâ’nın sükûnuyla)
اَلصِّيرُ [eṡ-ṡîr] (ṡâd’ın kesri ve meddiyle) Bir nesne tahsîl olmağa karîb olmak; yukâlu: فُلَانٌ عَلَى صِيرِ أَمْرٍ إِذَا كَانَ عَلَى إِشْرَافٍ مِنْ قَضَائِهِ Yaʹnî itmâmı üzere olsa. Ve
صِيرٌ [ṡîr] Kezâlik صِحْنَاةٌ [ṡiḩnât]a derler ve صِحْنَاةٌ [ṡiḩnât] ṡâd’ın kesri ve ḩâ-i mühmelenin sükûnuyla bir nevʹ taʹâmdır balıktan ederler. Ve hadîs-i şerîfte vâkiʹ olmuştur ki Sâlim b. ʹAbdullâh yanından bir kimse mürûr etti ki onun katında صِيرٌ [ṡîr] var idi. Sâlim mezbûr صِيرٌ [ṡîr]dan tadıp bunu nice beyʹ edersin dedi. Ve erbâb-ı hadîs صِيرٌ [ṡîr]i bu hadîste zikr olunan taʹâmla tefsîr etti. Ve
صِيرٌ [ṡîr] Kapı yarığına dahi derler, şakku’l-bâb maʹnâsına. Ve fi’l-hadîsi: “مَنْ نَظَرَ مِنْ صِيرِ بَابٍ فَفُقِئَتْ عَيْنُهُ فَهِيَ هَدَرٌ” Ve bu hadîs-i şerîfte صِيرٌ [ṡîr] şakk maʹnâsıyla tefsîr olunmuştur. Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: Bu kelimeyi bu maʹnâya ancak bu hadîste işittim.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı