eṯ-ṯuvvel ~ اَلطُّوَّلُ

Kamus-ı Muhit - الطول maddesi

اَلطَّوَلُ [eṯ-ṯavel] (fethateynle) Devenin مِشْفَرٌ [mişfer]-i aʹlâsı yaʹnî üst dudağı uzun olmak maʹnâsınadır. Cevheri مِشْفَرٌ [mişfer] yerine شَفَةٌ [şefet] lafzıyla taʹbîr eylemekle vehm eylemiştir, zîrâ شَفَةٌ [şefet] insân dudağına mahsûstur. Şârih der ki bu insânın burnuna مِرْسَنٌ [mirsen] ıtlâkı kabîlindendir, fe-lâ veheme. Ve bu bâb-ı râbiʹden mutasarrıftır; yukâlu: طَوِلَ الْبَعِيرُ طَوَلًا إِذَا كَانَ فِي مِشْفَرِهِ الْأَعْلَى طَوَلٌ Ve iʹlâl olunmadığı iltibâsa mebnîdir.

اَلتِّطْوَلُ [et-tiṯvel] (دِرْهَمٌ [dirhem] vezninde) ve

اَلطَّوِيلَةُ [eṯ-ṯavîlet] (سَفِينَةٌ [sefînet] vezninde) ve

اَلطِّوَلُ [eṯ-ṯivel] ve

اَلطِّيَلُ [eṯ-ṯiyel] (عِنَبٌ [ʹineb] veznlerinde ve baʹzı eşʹârda bu ikinin lâm’ları müşedded olur) Dâbbenin ayaklarına bağlanan yâhûd ayaklarına bağladıktan sonra bir ucunu tutup merʹâya salıverilecek ipe denir. Tavla ipi bundan muharreftir.

اَلطِّيَلُ [eṯ-ṯiyel] (عِنَبٌ [ʹineb] veznlerinde) ve

اَلطُّولُ [eṯ-ṯûl] (ṯâ’nın zammıyla) ve

اَلطَّوْلُ [eṯ-ṯavl] (ṯâ’nın fethiyle) ve

اَلطِّيلُ [eṯ-ṯîl] (ṯâ’nın kesriyle) ve

اَلطُّوَلُ [eṯ-ṯuvel] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) ve

اَلطَّوَالُ [eṯ-ṯavâl] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) ve

اَلطِّوَالُ [eṯ-ṯivâl] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Meks ü ârâm yâhûd ʹömr ü hayât yâhûd uzun uzadı gidip gâ΄ib olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: طَالَ طَوَلُكَ وَطِيَلُكَ وَطُولُكَ وَطَوْلُكَ وَطِيلُكَ وَطُوَلُكَ وَطَوَالُكَ وَطِيَالُكَ أَيْ مَكْثُكَ أَوْ عُمُرُكَ أَوْ غَيْبَتُكَ

اَلطُّولُ [eṯ-ṯûl] (ṯâ’nın zammıyla) Uzamak maʹnâsınadır; yukâlu: طَالَ الشَّيْءُ طُولًا إِذَا امْتَدَّ Şârih der ki ʹinde’l-baʹz bu mâdde bâb-ı hâmisten mutasarrıftır, nakîzi olan قَصُرَ bâbına haml ile ve ʹinde’l-baʹz bâb-ı evveldendir. Fiʹli lâzım olmakla ism-i fâʹili طَوِيلٌ [ṯavîl] gelir. İntehâ. Ve

طُولٌ [ṯûl] طِوَالٌ [ṯivâl] ve طِيَالٌ [ṯiyâl] gibi meks ve ârâm yâhûd ʹömr ve hayât maʹnâsına müstaʹmeldir, ke-mâ se-yuzkeru. Şârihin beyânına göre طُولٌ [ṯûl] uzunluk maʹnâsına ism olur ve cemʹinde أَطْوَالٌ [aṯvâl] denir; yukâlu: لَهُ طُولٌ أَيْ خِلَافُ عَرْضٍ

Vankulu Lugatı - الطول maddesi

اَلطُّوَّلُ [eṯ-ṯuvvel] (ṯâ’nın zammı ve vâv’ın fethi ve teşdîdiyle) Bir cins kuşun ismidir.Baʹzılar su kuşlarından boz renkli ayakları uzun kuyruğu siyâh kuşun ismidir demiş.

اَلطِّوَلُ [eṯ-ṯivel] (ṯâ’nın kesri ve vâv’ın fethiyle) ʹÖmr maʹnâsına.

اَلطَّوْلُ [eṯ-ṯavl] (ṯâ’nın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Minnet etmek; yukâlu: طَالَ عَلَيْهِ أَيِ امْتَنَّ

اَلطِّيلُ [eṯ-ṯîl] (ṯâ’nın kesri ve meddiyle) ve

اَلطُّولُ [eṯ-ṯûl] (ṯâ’nın zammı ve meddiyle) ve

اَلطُّوَلُ [eṯ-ṯuvel] (ṯâ’nın zammı ve vâv’ın fethi ile) ve

اَلطَّوَالُ [eṯ-ṯavâl] (ṯâ’nın fethiyle) Bunların cemîʹisi bir maʹnâyadır, İbnu’s-Sikkît rivâyeti üzere; yukâlu: طَالَ طِيلُكَ وَطُولُكَ وَطُوَلُكَ وَطَوَالُكَ Ammâ طول lafzı ipten ʹibâret oldukta hemen ṯâ’nın kesri ve vâv’ın fethiyle gelir; tekûlu: أَرْخِ لِلْفَرَسِ مِنْ طِوَلِهِ Yaʹnî “Merʹâda feresin ipin uzat.”

اَلطُّولُ [eṯ-ṯûl] (ṯâ’nın zammı ve meddiyle) Bir nesnenin uzunu ki eninin mukâbilidir, طَالَ الشَّيْءُ إِذَا امْتَدَّ وَيُقَالُ طُلْتُ اَصْلُهُ طَوُلْتُ بِضَمِّ الْوَاوِ لِأَنَّكَ تَقُولُ طَوِيلٌ فَنُقِلَتِ الضَّمَّةُ إِذَا الطَّاءِ وَسَقَطَتِ الْوَاوِ لِاجْتِمَاعِ السَّاكِنَيْنِ وَلَا يَجُوزُ اَنْ تَقُولَ مِنْهُ طُلْتُهُ لِاَنَّ فَعُلْتُ لَا يَتَعَدَّى فَإِنْ أَرَدْتَ أَنْ تُعَدِّيَهُ قُلْتَ طَوَّلْتُهُ أَوْ أَطَلْتُهُ وَأَمَّا قَوْلُكَ طَاوَلَنِي فُلَانٌ فَطُلْتُهُ فَإِنَّمَا تَعْنِي بِذَلِكَ كُنْتُ أَطْوَلَ مِنْهُ مِنَ الطُّولِ وَالطَّوْلِ جَمِيعًا Yaʹnî bâb-ı mugâlebeden olduğuna binâ΄en طُلْتُهُ gelmiştir, كُنْتُ أَطْوَلَ مِنْهُ maʹnâsına, gerek طُولٌ [ṯûl]dan olsun ṯâ’nın zammı ile uzunluk maʹnâsına gerek طَوْلٌ [ṯavl]dan olsun ṯâ’nın fethiyle minnet maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı