el-ʹalv ~ اَلْعَلْوُ

Kamus-ı Muhit - العلو maddesi

اَلْعَلْوُ [el-ʹalv] (ʹayn’ın fethi ve lâm’ın sükûnuyla) Kahr ve galebe maʹnâsınadır; yukâlu: أَخَذَهُ عَلْوًا أَيْ عَنْوَةً

اَلْعُلْوُ [el-ʹulv] (ʹayn’ın harekât-ı selâsı ve lâm’ın sükûnuyla) ve

اَلْعُلَاوَةُ [el-ʹulâvet] (ثُمَامَةٌ [šamp;umâmet] vezninde) ve

اَلْعَالِيَةُ [el-ʹâliyet] Bir nesnenin yukarısına denir, tepe başı gibi; yukâlu: عُلْوُ الشَّيْءِ مُثَلَّثَةً وَعُلَاوَتُهُ وَعَالِيَتُهُ أَيْ أَرْفَعُهُ Ve

عَالِيَةٌ [ʹâliyet] Mızrağın ve kargının yukarısına ki üst tarafıdır, ʹalâ-kavlin ucuna yâhûd temren tarafından nısfına denir; yukâlu: مَا عَالِيَةُ الْقَنَاةِ كَسَافِلَتِهَا أَيْ أَعْلَاهَا أَوْ رَأْسُهَا أَوْ نِصْفُهَا الَّذِي يَلِي السِّنَانَ Ve

عَالِيَةُ [ʹÂliyet] Necd ülkesinin mâ-fevkiyle arz-ı Tihâme’ye ve mâ-verâ-i Mekke’ye varınca kadar müştemil olduğu arza denir ki arz-ı Ḩicâz olur. Ve zâhir-i Medîne’de niçe karyelere ıtlâk olunur, mecmûʹuna عَوَالِي [ʹAvâlî] denir, nisbetinde عَالِيٌّ [ʹÂliyy] derler ve gayr-i kıyâs üzere عُلْوِيٌّ [ʹUlviyy] denir ʹayn’ın zammıyla.

اَلْعُلُوُّ [el-ʹuluvv] (سُمُوٌّ [sumuvv] vezninde) Bir nesne yüksek ve bülend olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَلَا الشَّيْءُ يَعْلُو عُلُوًّا إِذَا ارْتَفَعَ وَيُقَالُ عَلَا النَّهَارُ إِذَا ارْتَفَعَ Ve bir şey΄in yukarısına çıkmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَلَاهُ وَبِهِ إِذَا صَعِدَهُ Ve dâbbeye binmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَلَا الدَّابَّةَ إِذَا رَكِبَهَا Ve kadr ve şân ve şeref sâhibi olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَلَا فِي الْمَكَارِمِ إِذَا شَرُفَ Ve bâ΄ harfiyle yükseltmek ve yüksek eylemek maʹnâsına olur; yukâlu: عَلَا بِهِ إِذَا جَعَلَهُ عَالِيًا

Vankulu Lugatı - العلو maddesi

اَلْعِلْوُ [el-ʹilv] (ʹayn’ın kesri ve lâm’ın sükûnuyla) Bir nesnenin yukarısı ki سِفْلٌ [sifl]in mukâbilidir; yukâlu: عِلْوُ الدَّارِ

اَلْعُلُوُّ [el-ʹuluvv] (zammeteynle ve vâv’ın teşdîdiyle) Mekân cihetinden yüksek olmak; yukâlu: عَلَا فِي الْمَكاَنِ يَعْلُو عُلُوًّا Ve

عُلُوٌّ [ʹuluvv] Galebe kılmağa dahi derler; tekûlu: عَلَوْتُ الرَّجُلَ إِذَا غَلَبْتَهُ Ve kılıçla vurmağa dahi derler; tekûlu: عَلَوْتُهُ بِالسَّيْفِ إِذَا ضَرَبْتَهُ Ve mütekebbir olmağa dahi derler; yukâlu: عَلَا فِي الْأَرْضِ إِذَا تَكَبَّرَ Ve

عُلُوٌّ [ʹuluvv] Bir nesnenin yukarısına dahi derler; yukâlu: عُلُوُّ الدَّارِ بِمَعْنَى عِلْوُهَا عَلَى مَا سَيَجِيءُ Ve

عُلُوٌّ [ʹuluvv] Bir nesneye muttaliʹ olup onun emrinde müstakil olmak; tekûlu: عَلَوْتُ بِالْأَمْرِ إِذَا طَلَعْتَ وَاسْتَقْلَلْتَ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı