اَلْعَلَهُ [el-ʹaleh] (fethateynle) Melâmete uğramak maʹnâsınadır; yukâlu: عَلِهَ الرَّجُلُ عَلَهًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا وَقَعَ فِي الْمَلَامَةِ Ve mahmûrluk renciyle bî-huzûr olmak maʹnâsınadır ki keyfi geçtikten sonra sudâʹ ve sıklete düşmekten ʹibârettir, yukâlu: عَلِهَ الشَّارِبُ إِذَا وَقَعَ فِي أَذَى الْخُمَارِ Burada أَدْنَى الْخُمَارِ nüshaları galattır. Ve acıkmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَلِهَ الرَّجُلُ إِذَا جَاعَ Ve bir nesneye münhemik olup yanazlık eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَلِهَ فُلَانٌ إِذَا انْهَمَكَ Ve medhûş ve mütehayyir olmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَلِهَ الرَّجُلُ إِذَا تَحَيَّرَ وَدُهِشَ Ve havf ve fezaʹ ve ıztırâbdan nâşî bî-karâr olup beri öte olta çalmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَلِهَ الرَّجُلُ إِذَا جَاءَ وَذَهَبَ فَزَعًا Ve habîsü’n-nefs olmak maʹnâsınadır ki merdâne ve şîr-merd olmamaktan ʹibârettir; yukâlu: عَلِهَ فُلَانٌ إِذَا خَبُثَ نَفْسًا Ve at uyanlı olarak şevkle cünbüş ve neşâta gelmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَلِهَ الْفَرَسُ إِذَا نَشِطَ فِي اللِّجَامِ
اَلْعَلِهُ [el-ʹalih] (ʹayn’ın fethi ve lâm’ın kesriyle) Mütehayyir olan kimse.
اَلْعَلَهُ [el-ʹaleh] (fethateynle) Mütehayyir olmak; yukâlu: عَلِهَ عَلَهًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا دَهِشَ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı