el-ʹumud ~ اَلْعُمُدُ

Kamus-ı Muhit - العمد maddesi

اَلْعُمُدُّ [el-ʹumudd] (عُتُلٌّ [ʹutull] vezninde) ve

اَلْعُمُدَّانِيُّ [el-ʹumuddâniyy] (عُتُلاَّنِيٌّ [ʹutullâniyy] vezninde) Etli, cânlı, güçlü kuvvetli genç irisine denir; mü΄ennesi hâ’yladır; yukâlu: غُلاَمٌ عُمُدٌّ وَعُمُدَّانِيٌّ وَجَارِيَةٌ عُمُدَّةٌ وَعُمُدَّانِيَّةٌ أَيْ شَابٌّ مُمْتَلِئٌ شَبَابًا

اَلْعَمَدُ [el-ʹamed] (fethateynle) Darılmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَمِدَ الرَّجُلُ عَمَدًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا غَضِبَ

اَلْعَمْدُ [el-ʹamd] (حَمْدٌ [ḩamd] vezninde) Sakf ve hayme ve duvar makûlesine direk komak maʹnâsınadır; yukâlu: عَمَدَ السَّقْفَ عَمْدًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا أَقَامَهُ بِعِمَادٍ Ve kasd eylemek maʹnâsınadır ki sehv ve hatâ mukâbilidir ki şürûʹ eylediği kârı cidd ile melhûz ve maksûd eylemekten ʹibârettir; yukâlu: عَمَدَ لِلشَّيْءِ إِذَا قَصَدَهُ Ve maraz marîzi zebûn ve derd-nâk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَمَدَ الْمَرَضُ فُلاَنًا إِذَا أَضْنَاهُ وَأَوْجَعَهُ Ve sıklet vermek maʹnâsınadır; yukâlu: عَمَدَهُ إِذَا فَدَحَهُ Ve düşürmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَمَدَ الشَّيْءَ إِذَا أَسْقَطَهُ Ve bir kimseye ʹamûd ile vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَمَدَهُ إِذَا ضَرَبَهُ بِالْعَمُودِ Ve bir adamın ʹamûd-ı batnına vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: عَمَدَ فُلاَنًا إِذَا ضَرَبَ عَمُودَ بَطْنِهِ Ve mahzûn eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَمَدَهُ إِذَا أَحْزَنَهُ Ve taʹaccüb maʹnâsına istiʹmâl olunur; tekûlu: أَنَا أَعْمَدُ مِنْهُ أَيْ أَتَعَجَّبُ Mütercim der ki İbn Fâris, Fıḵhu’l-Luġa’da ʹArabların “أَعْمَدُ مِنْ سَيِّدٍ قَتَلَهُ قَوْمُهُ” kelâmlarında أَعْمَدُ kelimesinin maʹnâsı henüz maʹlûm olmadı demiştir. Mü΄ellifin tefsîrine göre taʹaccüb maʹnâsına olur. Ve Nihâye’de ʹaceb maʹnâsına da olduğu musarrahtır. İntehâ. Ve ʹArablar “O işi ben cidd ve yakîn cihetiyle işledim” diyecek yer de فَعَلْتُهُ عَمْدًا عَلَى عَيْنٍ وَفَعَلْتُهُ عَمْدَ عَيْنٍ derler. Kâle’ş-şârih: قَالَ الصَّغَانِي وَهَذَا إِحْتِرَازٌ مِمَّنْ يَرَى شَبَحًا فَيَظُنُّهُ صَيْدًا فَيَرْمِيهُ فَإِنَّهُ لاَ يُسَمَّى عَمْدَ عَيْنٍ لِأَنَّهُ إِنَّمَا تَعَمَّدَ صَيْدًا عَلَى ظَنِّهِ

Vankulu Lugatı - العمد maddesi

اَلْعُمُدُ [el-ʹumud] (zammeteynle) Cemʹ-i kesreti.

اَلْعَمِدُ [el-ʹamid] (ʹayn’ın fethi ve mîm’in kesriyle) Nem-nâk olan yer. Ve hörgücü incelen deve; yukâlu: بَعِيرٌ عَمِدٌ أَيْ مُنْفَضِخُ السَّنَامِ Ve إِنْفِضَاخٌ [infiḋâḣ] fâ΄ ile ve ḋâd-ı muʹceme ile incelmeğe ve سَنَامٌ [senâm] sîn’in fethiyle deve hörgücüne derler.

اَلْعَمَدُ [el-ʹamed] (fethateynle) Kezâlik cemʹ. Ve bu ikisiyle kırâ΄at olundu, Bârî taʹâlânın ﴿فِي عَمَدٍ مُمَدَّدَةٍ﴾ (الهمزة 9) dediği kavli. Ve

عَمَدٌ [ʹamed] Yer yağmurdan nem-nâk olmağa ve deve hörgücü mecrûh olmağa da derler, ʹalâ-mâ se-yecî΄u.

اَلْعَمْدُ [el-ʹamd] (ʹayn’ın fethi ve mîm’in sükûnuyla) Kasd etmek; tekûlu: عَمَدْتُ لِلشَّيْءِ أَعْمِدُ عَمْدًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا قَصَدْتَ لَهُ أَيْ تَعَمَّدْتَyukâlu: فَعَلْتُ ذَلِكَ عَمْدًا عَلَى عَيْنٍ وَعَمْدَ عَيْنٍ أَيْ بِجِدٍّ وَيَقِينٍ Ve bir nesneyi direkle kaldırmağa dahi derler; yukâlu: عَمَدْتُ الشَّيْءَ أَيْ أَقَمْتُهُ بِعِمَادٍ يُعْتَمَدُ عَلَيْهِ Ve maraz bir kimseyi zebûn etmeğe dahi derler; yukâlu: عَمَدَهُ الْمَرَضُ أَيْ قَدَحَهُ وَأَثْقَلَهُ ve yukâlu: أَعْمَدُ مِنْ كَذَا أَيْ أَعْجَبُ مِنْهُ Ve minhu kavlu Ebî Cehl: “أَعْمَدُ مِنْ سَيِّدٍ قَتَلَهُ قَوْمُهُ” Ve tekûlu’l-ʹArab: “أَعْمَدُ مِنْ كَيْلٍ مُحِقٍّ” أَيْ هَلَ زَادَ عَلَيْهِ شَيْءٌ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı