اَلتَّقْضِيَةُ [et-taḵḋiyet] (تَفْعِلَةٌ [tefʹilet] vezninde) ve
اَلْقِضَّاءُ [el-ḵiḋḋâ΄] (كِذَّابٌ [kižžâb] vezninde) Bu dahi bir nesneye me΄mûlü üzere nâ΄il olup itmâm ve ikmâl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَّى وَطَرَهُ إِذَا أَتَمَّهُ وَبَلَغَهُ Ve bir adamı kâdî nasb eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَضَّاهُ السُّلْطَانُ إِذَا جَعَلَهُ قَاضِيًا
اَلْقَضَاءُ [el-ḵaḋâ΄] (سَخَاءٌ [seḣâ΄] ve عَصَا [ʹaṡâ] veznlerinde) Hükm maʹnâsınadır ki ismdir; yukâlu: طَلَبَ قَضَاءَهُ وَقَضَاهُ أَيْ حُكْمَهُ Şârihin beyânına göre cemʹi أَقْضِيَةٌ [aḵḋiyet]tir. Ve asl قَضَاءٌ [ḵaḋâ΄] katʹ ve fasl maʹnâsına olup maʹânî-i sâ΄ire ondan müteferraʹdır. İntehâ.
اَلْقَضَّاءُ [el-ḵaḋḋâ΄] (ḵâf’ın fethiyle) Perçînlenmiş zırha denir; yukâlu: دِرْعٌ قَضَّاءُ أَيْ مَسْمُورَةٌ Ve otuzdan kırk nefere varınca deve sürüsüne denir. Ve gövdesi ve dişleri iri olan adamlara denir; yukâlu: جَمَاعَةٌ قَضَّاءُ أَيْ جِلَّةٌ فِي الْأَبْدَانِ وَالْأَسْنَانِ
اَلْقَضَّاءُ [el-ḵaḋḋâ΄] (ḵâf’ın fethi ve ḋâd’ın teşdîdiyle) Muhkem olan zırh maʹnâsına. Ve baʹzılar katı ve haşin olan zırh maʹnâsınadır dedi.
اَلْقَضَاءُ [el-ḵaḋâ΄] (ḵâf’ın fethi ve elifin ḋâd-ı muʹcemeden sonra meddiyle) Hükm maʹnâsınadır. Ve bunun aslı قَضَايٌ idi, zîrâ ki قَضَيْتُ den me΄hûzdur, yâ eliften sonra vâkiʹ olduğundan ötürü, hemzeye kalb olunmuştur.
اَلْقَضَّاءُ [el-ḵaḋḋâ΄] (ḵâf’ın fethi ve ḋâd’ın teşdîdi ve elifin meddiyle) Şol zırhtır ki iri olup yapışması huşûnet üzere ola; yukâlu: دِرْعٌ قَضَّاءٌ إِذَا كَانَتْ خَشِنَةَ الْمَسِّ لَمْ يَنْسَحِقْ بَعْدُ Yaʹnî henüz mülâyim olmaya.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı