اَلْقُطُنَّةُ [el-ḵuṯunnet] (hâ’yla) قُطُنٌّ [ḵuṯunn]dan ahasstır, bir pâre pamuğa denir.
اَلْقِطْنَةُ [el-ḵiṯnet] (ḵâf’ın kesriyle) ve
اَلْقَطِنَةُ [el-ḵaṯinet] (فَرِحَةٌ [feriḩat] vezninde) İşkenbe yanında olan şîrdâna denir ki Fârisîde hezâr-tû ve Türkîde kırkbayır taʹbîr olunur, ʹâmme-i ʹArab ona رُمَّانَةٌ [rummânet] derler.
اَلْقُطْنَةُ [el-ḵuṯnet] (ḵâf’ın zammı ve ṯâ’nın sükûnuyla) Kezâlik vâhidi, bir pâre penbe maʹnâsına. Ve ṯâ’nın zammı dahi câ΄izdir, عُسْرٌ [ʹusr]le عُسُرٌ [ʹusur] gibi.
اَلْقَطِنَةُ [el-ḵaṯinet] (ḵâf’ın fethi ve ṯâ’nın kesriyle) Bi-maʹnâhâ; mislu: اَلْمَعِدَة [el-maʹidet] ve اَلْمِعْدَة [el-miʹdet], lâkin kesr-i ṯâ ahsendir.
اَلْقِطْنَةُ [el-ḵiṯnet] (ḵâf’ın kesri ve ṯâ’nın sükûnuyla) Davarın şikenbesi ile olan şîrdân ki ona lisân-ı Fârisîde hezârtû ve ʹâmme-i ʹArabرُمَّانَةٌ [rummânet] derler râ’nın zammıyla.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı