el-ḵuvvel ~ اَلْقُوَّلُ

Kamus-ı Muhit - القول maddesi

اَلْقَوْلُ [el-ḵavl] (ḵâf’ın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Söze denir, kelâm maʹnâsına, ʹalâ-kavlin mutlakan lisânın mezl ve neşr ve ifşâ eylediği yaʹnî tekellüm eylediği sözden ʹibârettir, gerek tâmm ve gerek nâkıs olsun; cemʹi أَقْوَالٌ [aḵvâl] ve cemʹü’l-cemʹi أَقَاوِيلُ [eḵâvîl]dir; tekûlu: سَمِعْتُ قَوْلَهُ أَيْ كَلَامَهُ أَوْ هُوَ كُلُّ لَفْظٍ مَذَلَ بِهِ اللِّسَانُ تَامًّا أَوْ نَاقِصًا Pes tefsîreyn beyninde fark olur, zîrâ tefsîr-i evvel kelâm-ı nefsîye de şâmildir ve sânî muhassas bi’l-lisândır, kezâlik tefsîr-i evvelden murâd kelâm-ı mürettebdir ki eczâsı tâmm ve müstagnî olan sözdür, nahviyyûnun جُمْلَةٌ [cumlet] dedikleridir. Pes ona göre زَيْدٌ قَائِمٌ kelâmına قَوْلٌ [ḵavl] denir, yâlnız زَيْدٌ lafzına denmez ve sânîye göre cümleye ve زَيْدٌ [Zeyd]e ve قَائِمٌ [ḵâ΄im]e قَوْلٌ [ḵavl] ıtlâk olunur. Bu sûrette beynlerinde ʹumûm ve husûs min-vech olur. Ve baʹzılar dedi ki قَوْلٌ [ḵavl] hayr olan söze ve قِيلٌ [ḵîl] ve قَالٌ [ḵâl] ve قَالَةٌ [ḵâlet] şerr olanına mahsûstur. Ve ʹalâ-re΄yin قَوْلٌ [ḵavl] kelimesi masdardır ve قِيلٌ [ḵîl] ve قَالٌ [ḵâl] ismlerdir. Ve baʹzılar dedi ki قَوْلٌ [ḵavl] ve قِيلٌ [ḵîl] ḵâf’ın kesriyle ve قَوْلَةٌ [ḵavlet] ḵâf’ın fethiyle ve مَقَالٌ [meḵâl] ve مَقَالَةٌ [meḵâlet] mîm’lerin fethiyle masdarlardır, söylemek maʹnâsınadır; hayr ve şerrde müstaʹmeldir; yukâlu: قَالَ الرَّجُلُ يَقُولُ قَوْلًا وَقِيلًا وَقَوْلَةً وَمَقَالًا وَمَقَالَةً إِذَا تَكَلَّمَ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre قِيلٌ [ḵîl] ve قَالٌ [ḵâl] ki ismlerdir fuzûl-i kelimâtta istiʹmâl olunurlar, Fârisîde güft ü gû ve Türkîde söz sav taʹbîr olunur; ve minhu ennehu ʹaleyhi’s-selâm: “نَهَى عَنْ قِيلٍ وَقَالٍ” Ve bunlar ʹinde’l-baʹz fi’l-asl fiʹl-i mâzî olmakla binâ-i mahkî üzere âhirleri meftûhtur ve ʹinde’l-baʹz ismiyyet sebebiyle mecrûrdur. Ve

قَوْلٌ [ḵavl] Vücûh-ı ʹadîdeye ıtlâk olunur: azheri, nutk vâsıtasıyla hârice ibrâz olunan hurûftan mürekkeb lafzdır, gerek müfred ve gerek cümle olsun; Fârisîde sühan ve Türkîde söz denir. Sânî nefs-i insânîde kable’l-ibrâz mutasavver olana ıtlâk olunur; yukâlu: فِي نَفْسِي قَوْلٌ Sâlis iʹtikâd maʹnâsına müstaʹmeldir; yukalu: فُلَانٌ يَقُولُ بِقَوْلِ أَبِي حَنِيفَةَ Râbiʹ bir nesneye delâlet maʹnâsınadır; yukâlu: إَمْتَلَأَ الْحَوْضُ فَقَالَ قَطْنِي Hâmis bir nesneye kasd ve ʹinâye-i sâdık maʹnâsınadır; yukâlu: فُلَانٌ يَقُولُ بِكَذَا أَيْ يَقْصِدُهُ بِعِنَايَةٍ صَادِقَةٍ Sâdis ehl-i maʹkûl hadd ve taʹrîf maʹnâsına istiʹmâl ederler; yekûlûne إِنَّ قَوْلَ الْجَوْهَرِ كَذَا Sâbiʹ ilhâm maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: قِيلَ بِهِ أَيْ أُلْهِمَ

Vankulu Lugatı - القول maddesi

اَلْقُوَّلُ [el-ḵuvvel] (ḵâf’ın zammı ve vâv’ın fethi ve teşdîdiyle) قَائِلٌ [ḵâ΄il]in cemʹi, söyleyiciler maʹnâsına,رَاكِعٌ [râkiʹ] ile رُكَّعٌ [rukkaʹ] gibi.

اَلْقَوْلُ [el-ḵavl] (ḵâf’ın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Söylemek, tekellüm maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı