الْكَسْءُ [el-kes΄] (kâf’ın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Tâbiʹ ve peyrev olmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَسَأَهُ كَسْئًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا تَبِعَهُ Ve davarı katar gibi birbirinin ardında sürüp götürmek maʹnâsınadır; yukâlu: كَسَأَ الدَّابَّةَ إِذَا سَاقَهَا عَلَى أَثَرِ أُخْرَى Ve husûmet bâbında âhere gâlib olmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَسَأَ الْقَوْمَ إِذَا غَلَبَهُمْ فِي الْخُصُومَةِ Ve kılıçla vurmak maʹnâsınadır; yukâlu: كَسَأَهُ بِالسَّيْفِ إِذَا ضَرَبَهُ بِهِ
الْكُسْءُ [el-kus΄] (kâf’ın zammı ve sîn’in sükûnuyla) ve
الْكُسُوءُ [el-kusû΄] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bir nesnenin gerisine ve ardına denir. Cemʹi أَكْسَاءٌ [aksâ΄] gelir. Ve ʹArablar “Filân kişi kafâsı üzere düştü” diyecek yerde رَكِبَ كُسْأَهُ derler; fe-yukâlu: رَكِبَ كُسْأَهُ أَيْ وَقَعَ عَلَى قَفَاهُ
اَلْكَسْءُ [el-kes΄] (kâf’ın fethi ve sîn’in sükûnuyla) Tâbiʹ olmak; yukâlu: كَسَأْتُهُ أَيْ تَبِعْتُهُ ve yukâlu: فُلَانٌ يَكْسُؤُهُمْ وَيَكْسَعُهُمْ أَيْ يَتْبَعُهُمْ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı