اَلْكَلَى [el-kelâ] (عَصَا [ʹaṡâ] vezninde) Bir adamın böbreği ağrımak maʹnâsınadır; tekûlu: كَلَيْتُهُ كَلْيًا فَكَلِيَ كَلًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَ أَلِمَتْ كُلْيَتُهُ
اَلْكُلَى [el-kulâ] (kâf’ın zammı ve elifin kasrıyla) كُلْيَةٌ [kulyet]in cemʹidir ki zikr olundu; ve minhu yukâlu: غَنَمٌ حَمْرَاءُ الْكُلَى أَيْ مَهَازِيلُ Zîrâ hayvânın böbreklerinin kızıl olması arık olmasından kinâyedir, zîrâ semiz oldukta karamtık mor olur. Ve kezâ yukâlu: لَقِيتُهُ بِشَحْمِ كُلَاهُ أَيْ بِحِدْثَانِهِ وَنَشَاطِهِ Zîrâ tâzelik ve tarâvet hengâmında böbrekler çerp ve semiz ve yağlı olur. Ve
كُلَا الْوَادِي [kula’l-vâdî] Derenin etrâf ve cevânibine ıtlâk olunur.
اَلْكُلَى [el-kulâ] (kâf’ın zammı ve elifin kasrıyla) Kezâlik cemʹi, böğrekler maʹnâsına. Ve
كُلْيَةٌ [kulyet] كُلْيَةُ السَّحَابِ [kulyetu’s-seḩâb]ın dahi cemʹi gelir, bulutun aşağıları maʹnâsına. Ve
كُلْيَةٌ [kulyet] Şol değirmi sahtiyân pâresine dahi derler ki مَزَادَةٌ [mezâdet]in kulpu altında مَزَادَةٌ [mezâdet]in derisine dikerler. Ve مَزَادَةٌ [mezâdet] azık koyacak deriye derler. Ve
كُلْيَةٌ [kulyet] Yayın kabzası ile bağrı mâ-beyninde olan ince yere dahi derler. Ve
كُلْيَةٌ [kulyet] Ok temrenin sağından yâhûd solundan bir cânibine dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı