اَلْوُشُعُ [el-vuşuʹ] (zammeteynle) Örümcek evine denir; yukâlu: “أَوْهَنُ مِنَ الْوُشُعِ” أَيْ بَيْتِ الْعَنْكَبُوتِ
اَلْوَشْعُ [el-veşʹ] (vâv’ın fethi ve şîn’in sükûnuyla) Karıştırmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَشَعَ الشَّيْءَ وَشْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا خَلَطَهُ Ve dağa ağmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَشَعَ الْجَبَلَ إِذَا صَعِدَهُ Ve
وَشْعٌ [veşʹ] Sebzevât çiçeklerine denir; tekûlu: مَا أَلْطَفَ وَشْعَ الْبُقُولِ أَيْ زَهْرَهُ Ve ban ağacına denir ki sorkun ağacı taʹbîr olunur.
اَلْوَشْعُ [el-veşʹ] (vâv’ın fethi ve şîn’in sükûnuyla) Bir kimsede kocalık zâhir olmak, zuhûr-ı şeyb maʹnâsına; yukâlu: وَشَعَهُ الشيَّبُ إِذَا عَلَاهُ Hakâhu Ebû ʹUbeyd. Ve dağa çıkmak maʹnâsına da gelir; tekûlu: وَشَعْتُ الْجَبَلَ وَشْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا عَلَوْتَهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı