ʹAžer ~ عَذَرٌ

Kamus-ı Muhit - عذر maddesi

عَذَرٌ [ʹAžer] (حَسَنٌ [ḩasen] vezninde) İbn Vâ΄il’dir ki Ebû Mûsâ el-Eşʹarî cenâblarının ceddi ismidir.

عُذَرُ [ʹUžer] (زُفَرُ [zufer] vezninde) İbn Saʹd’dır ki Hemedân kabîlesindendir.

Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre işbu عُذْرٌ mâddesi asl عَذِرَةٌ [ʹažiret]ten müteferraʹdır ki şey΄-i necis maʹnâsınadır; قُلْفَةُ ذَكَرٍ ve مَرْأَةٌ عَذِرَةٌ ve sâ΄irleri ondan mutasarrıftır. قُلْفَةٌ [ḵulfet]e teşbîhen cild-i bekâret kezâlik halk-ı sıbyânda olan ʹârız ve giderek bi’l-ʹumûm ʹârız onunla tesmiye olundu. Ve insânın mahv-ı zünûbu zımnında îrâd eylediği bahâne dahi ondan ahz olundu, gûyâ ki onunla necs-i günâhını mahv eder. Ve inkıtâʹ-ı miyâh maʹnâsına olan إِعْتِذَارٌ [iʹtižâr]da ve دُرُوسٌ مَنَازِلُ maʹnâsına olan إِعْتِذَارٌ [iʹtižâr]da vuzûh-ı عُذْرٌ [ʹužr] ile zenbi munkatıʹ ve münderis olana teşbîh tasavvur olunmuştur. Ve bed-hûya عَذُورٌ [ʹažûr] ıtlâkında murdârlık mutasavverdir. Ve kaldı ki عُذْرٌ [ʹužr] üç gûnedir: Biri o işi işlemedim demekle hâsıldır. Sânî şu nesneye mebnî işledim demekledir ki o nesneyi zikr ile mevkiʹ-i zenbden hurûc eder. Sâlis gerçi onu işledim lâkin min baʹd işlemem demekledir ve bu تَوْبَةٌ [tevbet]tir. Pes her تَوْبَةٌ [tevbet], عُذْرٌ [ʹužr] olup emr bi’l-ʹaks değildir; beynlerinde ʹumûm ve husûs-ı mutlak olur. İntehâ. Ve

عُذْرٌ [ʹužr] ve

عُذُرٌ [ʹužur] (zammeteynle) ve

عُذْرَى [ʹužrâ] (بُشْرَى [buşrâ] vezninde) ve

مَعْذِرَةٌ [maʹžiret] (مَنْقِبَةٌ [menḵibet] vezninde) ve

مَعْذُرَةٌ [maʹžuret] (مَكْرُمَةٌ [mekrumet] vezninde) Masdarlardır, bir adamın îrâd eylediği ʹözr ve bahâneyi kabûl eylemek maʹnâsınadır ki maʹzûr tutmak taʹbîr olunur; yukâlu: عَذَرَهُ فِيمَا صَنَعَ عُذْرًا وَعُذُرًا وَعُذْرًى وَمَعْذِرَةً وَمَعْذُرَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا قَبِلَ عُذْرَهُ وَرَفَعَ عَنْهُ اللَّوْمَ فِيهِ Ve

عُذْرٌ [ʹužr] Fevz ve zafer maʹnâsına müstaʹmeldir; ve minhu yukâlu fi’l-harb: لِمَنِ الْعُذْرُ أَيِ النُّجْحُ وَالْغَلَبَةُ

Vankulu Lugatı - عذر maddesi

اَلْعَذْرُ [el-ʹažr] (ʹayn’ın fethi ve žâl’ın sükûnuyla) Davara yular vurmak; yukâlu: عَذَرْتُ الْفَرَسَ بِالْعِذَارِ أَعْذُرُهُ وَأَعْذِرُهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا شَدَدْتَ عِذَارَهُ Ve

عَذْرٌ [ʹažr] Sünnet etmeğe dahi derler; yukâlu: عَذَرَ الْغُلَامَ إِذَا خَتَنَهُ Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: Oğlanda ve kızda istiʹmâl olunur; yukâlu: عَذَرْتُ الْغُلَامَ وَالْجَارِيَةَ أَعْذِرُهَا عَذْرًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا خَتَنْتَهُمَا Ve ammâ câriyede خَفْضٌ [ḣafḋ] istiʹmâli ekserdir, ḣâ-i muʹceme ve ḋâd-ı muʹceme ile; yukâlu: خَفَضْتُ الْجَارِيَةَ Ve

عَذْرٌ [ʹažr] Boğaz ağrısın depretmeğe dahi derler; yukâlu: عَذَرَهُ اللهُ فَعُذِرَ أَيْ هَاجَ بِهِ وَجَعُ الْخَلْقِ مِنَ الدَّمِ Ve bu عُذْرَةٌ [ʹužret]ten me΄hûzdur, ʹayn’ın zammıyla. Ve

عَذْرٌ [ʹažr] ʹAyb çok olmağa dahi derler; yukâlu: عَذَرَ فُلَانٌ أَيْ كَثُرَتْ عُيُوبُهُ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı