Ġurreb ~ غُرَّبُ

Kamus-ı Muhit - غرب maddesi

اَلْغُرُبُ [el-ġurub] (zammeteynle) غَرِيبٌ [ġarîb] maʹnâsınadır; yukâlu: رَجُلٌ غُرُبٌ أَيْ غَرِيبٌ Ve

غُرُبُ [Ġurub] Bir mevziʹ adıdır.

غُرَّبٌ [Ġurreb] (سُكَّرٌ [sukker] vezninde) Şâm türâbında bir dağın ismidir. Ve

غُرَّبَةٌ [Ġurrebet] (hâ iledir) O dağın yanında vâkiʹ bir su adıdır; tahfîf-i râ ile de câ΄izdir.

اَلْغَرَبُ [el-ġareb] (fethateynle) Bir şecer adıdır, Türkîde akça kavak dedikleridir ki Fârisîde sepîd-dâr derler. Ve şarâba denir, خَمْرٌ [ḣamr] maʹnâsına. Ve gümüşe denir, فِضَّةٌ [fiḋḋat] maʹnâsına ve ʹalâ-kavlin gümüşten masnûʹ câm ve piyâleye denir. Ve kâse ve kadehe denir. Ve

غَرَبٌ [ġareb] Koyun kısmına mahsûs bir maraz adıdır ki yüzünün ve gözünün tüyleri ve kılları dökülür, deve kısmında سَعَفٌ [seʹaf] gibidir. Ve altına denir. Ve kovadan havuz ile kuyu aralığına tekâtur eden suya denir. Ve kokmuş suyun ve çamurun râyihasına denir. Ve baʹzı atın gözünde olan gökçüllük hâletine denir. Ve şol oka denir ki kim attığı maʹlûm olmaya; yukâlu: أَصَابَهُ سَهْمُ غَرَبٍ بِاْلإِضَافَةِ وَسَهْمٌ غَرَبٌ نَعْتًا أَيْ سَهْمٌ لاَ يُدْرَى رَامِيهِ Ve

غَرَبٌ [ġarab] Kararmak, إِسْوِدَادٌ [isvidâd] maʹnâsınadır; yukâlu: غَرِبَ الشَّيْءُ غَرَبًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا اسْوَدَّ

اَلْغَرْبُ [el-ġarb] (حَرْبٌ [ḩarb] vezninde) مَغْرِبٌ [maġrib] maʹnâsınadır ki güneş battığı cihettir; شَرْقٌ [şarḵ] mukâbilidir. Asl شَرْقٌ [şarḵ] şemsin ismi olmakla zikrü’l-hâl ve irâdetü’l-mahal ʹalakâsıyla ism-i mekân tesmiye olunmuştur, mukâbili dahi ona mebnîdir. Fi’l-asl masdarlardır; yukâlu: هُوَ مِنْ أَهْلِ الْغَرْبِ أَيِ الْمَغْرِبِ ve yukâlu: هِيَ غَرْبِيَّةٌ أَيْ مَغْرِبِيَّةٌ Ve

غَرْبٌ [ġarb] Gitmek, zehâb maʹnâsınadır; yukâlu: غَرَبَ الْقَوْمُ غَرْبًا إِذَا ذَهَبُوا Ve alarga olmak maʹnâsınadır; yukâlu: غَرَبَ فُلاَنٌ عَنَّا إِذَا تَنَحَّى Ve her şey΄in evveline ıtlâk olunur; maʹnâ-yı âtîden me΄hûzdur ki ʹâdetâ hiddetli olur; yukâlu: غَرْبُ الشَّبَابِ أَيْ أَوَّلُهُ وَحَدُّهُ Ve bir nesnenin keskin yâ sivri tarafına denir, kılıcın ağızı ve temrenin yalmanı gibi; masdar bi-maʹnâ fâʹildir, ضَرِيبَةٌ [ḋarîbet]te غَارِبٌ [ġârib] olduğu için ıtlâk olunmuştur. Ve keskinlik, hiddet maʹnâsınadır; yukâlu: كُفَّ مِنْ غَرْبِكَ أَيْ مِنْ حِدَّتِكَ ve yukâlu: فِي لِسَانِهِ غَرْبٌ أَيْ حِدَّةٌ Ve

غَرْبٌ [ġarb] Tarab ve neşât maʹnâsınadır; yukâlu: بِهِ غَرْبٌ أَيْ نَشَاطٌ Ve pek ırak yere dûr u dırâz gitmek yâ bir husûsta pek uzamak maʹnâsınadır, temâdî gibi; yukâlu: غَرَبَ فِي سَفَرِهِ غَرْبًا إِذَا تَمَادَى Ve su tulumuna denir, رَاوِيَةٌ [râviyet] maʹnâsına. Ve büyük kovaya denir. Ve gözde olan şol damara denir ki baʹzı ʹillet ve ʹârıza sebebiyle dâ΄imâ sulanıp yaş akar olur, nasır gibi; o göze şırılganlı taʹbîr olunur. Ve

غَرْبٌ [ġarb] Göz yaşına denir. Ve göz yaşı akacak yere denir, mecrâ-yı demʹ maʹnâsına; ʹalâ-kavlin yaşın gözden kaynayıp dökülmesine denir. Ve kaynayıp taşan şarâba ve göz yaşına denir. Ve bir nevʹ sivilce ismidir ki insânın gözünde hâdis olur. Ve bir verem ismidir ki gözün pınarında zuhur eder.

Vankulu Lugatı - غرب maddesi

غُرَّبُ [Ġurreb] (ġayn’ın zammı ve râ’nın fethi ve teşdîdiyle) Bir dağın adıdır Şâm-ı şerîften öte Benî Kelb vilâyetinde.

اَلْغَرَبُ [el-ġareb] (ġayn’ın ve râ’nın fethiyle) Gümüş, فِضَّةٌ [fiḋḋat] maʹnâsına. Baʹzılar eyitti: Gümüşten olan câmdır. Ve

غَرَبٌ [ġareb] Hamra dahi derler. Ve

غَرَبٌ [ġareb] Koyunda bir marazdır ki nâkada olan سَعَفٌ [saʹaf] gibidir. Ve سَعَفٌ [saʹaf] sîn-i mühmelenin ve ʹayn-ı mühmelenin fethiyle bir marazdır ki onun ile nâkanın burnunun tüyü yolunur ve gözlerinin kılları dökülür. Ve

غَرَبٌ [ġareb] O marazla muttasıf olmağa dahi derler; yukâlu: غَرِبَتِ الشَّاةُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ Ve

غَرَبٌ [ġareb] Şol suya derler ki kuyu ile davar su içtiği âhûr arasında kova damlayıp az zamân içinde râyihası mütegayyir olur. Ve

غَرَبٌ [ġareb] Kavak ağacı, sepîdâr maʹnâsına. Ve

غَرَبٌ [ġareb] Şol oka derler ki kim attığı maʹlûm olmaya; yukâlu: أَصَابَهُ سَهْمُ غَرَبٍ يُضَافُ وَلَا يُضَافُ يُسَكَّنُ وَيُحَرَّكُ Ve Aḣterî bu makâmda اَلْغَرَب [el-ġareb] şol oktur ki atıldıktan sonra bulunmaya demiştir, galat etmiştir.

اَلْغَرْبُ [el-ġarb] (ġayn’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla) ve

اَلْمَغْرِبُ [el-maġrib] (mîm’in fethi ve râ’nın kesriyle) Bi-maʹnân vâhid. Ve

غَرْبٌ [ġarb] Diye göz yaşı çıkacak yere dahi derler; cemʹi غُرُوبٌ [ġurûb] gelir. Ve her göz için غَرْبَانِ [ġarbân] vardır, biri göz pınarında ve biri göz kuyruğunda. Aṡmaʹî eyitti: غَرْبٌ [ġarb] bir marazdır ki göz yaşının ʹale’d-devâm akmasın îcâb eder; yukâlu: بِعَيْنِهِ غَرْبٌ Ve dişin keskin olması ve âbdâr olması. Ve

غَرْبٌ [ġarb] Büyük kovaya de derler, delv-i ʹazîm maʹnâsına. Ve kılıcın keskinine dahi غَرْبٌ [ġarb] derler. Ve her nesnenin keskinine غَرْبٌ [ġarb] derler; yukâlu: فِي لِسَانِهِ غَرْبٌ أَيْ حِدَّةٌ Ve feresin غَرْبٌ [ġarb]ı o yürümesinde olan hiddetidir; tekûlu: كَفَفْتُ مِنْ غَرْبِهِ Veفَرَسٌ غَرْبٌ أَيْ كَثِيرُ الْجَرْيِ Yaʹnî ziyâde yürügen. Ve

غَرْبٌ [ġarb] Şol damara derler ki göz yaşı aktığı yerde olur, nâsır gibi, dâ΄imâ sulanmadan hâlî olmaz.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı