هُجَيْرٌ [Huceyr] (زُبَيْرٌ [zubeyr] vezninde) Bir mevziʹ adıdır.
اَلْهِجِّيرَى [el-hiccîrâ] (خِلِّيفَى [ḣillîfâ] vezninde) ve
اَلْإِهْجِيرَى [el-ihcîrâ] Masdarlardır, bunlar da هُجْرٌ [hucr] gibi sayıklamak maʹnâsınadır; yukâlu: هَجَرَ فِي نَوْمِهِ وَمَرَضِهِ هُجْرًا وَهِجِّيرَى وَإِهْجِيرَى إِذَا هَذَى Ve
هِجِّيرَى [hiccîrâ] ve
إِهْجِيرَى [ihcîrâ] ve
إِهْجِيرَاءُ [ihcîrâ΄] ve
هِجِّيرٌ [hiccîr] (سِكِّيتٌ [sikkît] vezninde) ve
أُهْجُورَةٌ [uhcûret] (أُضْحُوكَةٌ [uḋḩûket] vezninde) ve
هِجْرِيَّى [hicriyyâ] (yâ-yı ûlânın teşdîdiyle) ʹÂdet ve kânûn maʹnâsınadır; yukâlu: هَذَا هِجِّيرَاهُ وَإِهْجِيرَاهُ وَإِهْجِيرَاؤُهُ وَهِجِّيرُهُ وَأُهْجُورَتُهُ وَهِجْرِيَّاهُ أَيْ دَأْبُهُ وَشَأْنُهُ
اَلْهَجِيرُ [el-hecîr] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve
اَلْهَجِيرَةُ [el-hecîret] (سَفِينَةٌ [sefînet] vezninde) ve
اَلْهَاجِرَةُ [el-hâciret] Zevâl-i şems vaktinde zuhr ile bile nısf-ı nehâr zamânına, ʹalâ-kavlin şemsin zevâlinden ʹasra kadar zamâna ıtlâk olunur, zîrâ nâs o vaktte şiddet-i harâretten hânelerinde ârâm eylemekle gûyâ ki birbirinden hicret eylediler. ʹİnde’l-baʹz pek ıssı olan nısf-ı nehâr vaktine denir ki ıstılâhımızda öğle sıcağı taʹbîr olunur. Ve
هَجِيرٌ [hecîr] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) Büyük ve vâsiʹ olan havuza denir; cemʹi هُجُرٌ [hucur]dur zammeteynle. Ve kurumuş olan şûr otluğa denir. Ve gövdesi galîz olan yaban eşeğine denir. Ve büyük çanağa denir. Ve
هَجِيرٌ [hecîr] Kûfe ile Baṡra beyninde Benû ʹİcl cemâʹati yurdunda bir su adıdır. Ve şol semiz erkek deveye denir ki dişiye çok aşmaktan bıkagan ola. Ve pek koyu süte denir.
اَلْهَجِيرُ [el-hecîr] (hâ’nın fethi ve cîm’in kesri ve meddiyle) Şol şûr olan kuru ottur ki onu hayvânât çiğneyip ufatmış olmağın terk oluna. Ve
هَجِيرٌ [hecîr] هَاجِرَةٌ [hâciret]e dahi derler öyle ıssısı maʹnâsına. Ve havz-ı kebîre dahi derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı