el-ḩabiṯ ~ اَلْحَبِطُ

Kamus-ı Muhit - الحبط maddesi

اَلْحَبِطُ [el-ḩabiṯ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) حُبَاطٌ [ḩubâṯ] ʹilletine uğramış deveye denir. Cemʹi حَبَاطَى [ḩabâṯâ] gelir ḩâ’nın fethi ve elifin kasrıyla; yukâlu: بَعِيرٌ حَبِطٌ إِذَا أَصَابَهُ الْحُبَاطُ وَيُقَالُ إِبِلٌ حَبَاطَى

اَلْحَبْطُ [el-ḩabṯ] (ضَبْطٌ [ḋabṯ] vezninde) ve

اَلْحُبُوطُ [el-ḩubûṯ] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Bir kimsenin ʹameli bâtıl ve beyhûde olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَبِطَ عَمَلُهُ وَحَبَطَ حَبْطًا وَحُبُوطًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ وَالثَّانِي إِذَا بَطَلَ Ve maktûlün demi heder ve tebâh olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَبِطَ دَمُ الْقَتِيلِ إِذَا هَدَرَ

اَلْحَبَطُ [el-ḩabaṯ] (fethateynle) Bedende yara sağaldıktan sonra yâhûd kamçı ve değnekle vurulmakla yerlerinde kalan eser ve nişâneye denir. ʹAlâ-kavlin kamçının ve değneğin şol yerlerine denir ki şişip lâkin çatlayıp yarılmamış ola. Ve eğer çatlayıp kanı çıkarsa غُلُوبٌ [ġulûb] denir ġayn-ı mazmûme ile; yukâlu: فِي جَسَدِهِ حَبَطٌ أَيْ آثَارُ الْجُرْجِ أَوِ السِّيَاطِ بِالْبَدَنِ بَعْدَ الْبُرْءِ أَوِ الْآثَارُ الْوَارِمَةُ الَّتِي لَمْ تَشَقَّقْ فَإِنْ تَقَطَّعَتْ وَدَمِيَتْ فَغُلُوبٌ Ve

حَبَطٌ [ḩabaṯ] Deve mizâcına nâ-muvâfık ot otlamakla karnı ağrımak, ʹalâ-kavlin otu çok otlamakla defʹ-i fazalât edemeyip karnı şişip ağrımak yâhûd yabanî tirfil dedikleri otu otlamakla karnı şişmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَبِطَ الْبَعِيرُ حَبَطًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا وَجِعَ بَطْنُهُ مِنْ كَلَإٍ يَسْتَوْبِلُهُ أَوْ مِنْ كَلَإٍ يُكْثِرُ مِنْهُ فَانْتَفَخَ فَلاَ يَخْرُجُ مِنْهُ شَيْءٌ أَوِ انْتَفَخَ بَطْنُهُ عَنْ أَكْلِ الذُّرَقِ Ve

حَبَطٌ [ḩabaṯ] Mevâşî kısmının memesinde olan ve gayrı yerinde ʹârız olan şişe denir.

Vankulu Lugatı - الحبط maddesi

اَلْحَبْطُ [el-ḩabṯ] (ḩâ’nın fethi ve bâ’nın sükûnuyla) ve

اَلْحُبُوطُ [el-ḩubûṯ] (zammeteynle) ʹAmelin sevâbı bâtıl olmak; yukâlu: حَبَطَ عَمَلُهُ حَبْطًا وَحُبُوطًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا بَطَلَ ثَوَابُهُ

اَلْحَبَطُ [el-ḩabaṯ] (fethateynle) Yara fâsid olmak; yukâlu: حَبِطَ الْجُرْحُ حَبَطًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ أَيْضًا إِذَا عَرِبَ وَنُكِسَ Ve

حَبَطٌ [ḩabaṯ] Kezâlik davar otu çok otlayıp karınları şişip içlerinde olan nesne çıkmamağa dahi derler. Ve İbnu’s-Sikkît eyitti: حَبَطٌ [ḩabaṯ] davar tahıl içinde biten çavdarı yaʹnî siyâh dâneleri olan otu otlamadan karnı şişmektir ki o ota حَنْدَقُوقٌ [ḩandeḵûḵ] derler ḩâ-i mühmele ile; yukâlu: حَبِطَتِ الشَّاةُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ أَيْضًا Ve fi’l-hadîsi: “وَإِنَّ مِمَّا يُنْبِتُ الرَّبِيعُ مَا يَقْتُلُ حَبَطًا أَوْ يُلِمُّ” Yaʹnî yâ katl eder yâhûd katle karîb eder. Bu sebebden Ḩârišamp; b. ʹAmr’a حَبَطٌ [Ḩabaṯ] diye tesmiye ettiler, zîrâ mezbûr veledine baʹzı seferinde zikr olan hâlet vâkiʹ olmuştu, binâ΄en ʹalâ-zâlik mezbûrlara حَبَطَاتُ بَنِي تَمِيمٍ derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı