el-ḩaremet ~ اَلْحَرَمَةُ

Kamus-ı Muhit - الحرمة maddesi

اَلْحُرْمَةُ [el-ḩurmet] (ḩâ’nın zammıyla) ve

اَلْحُرُمَةُ [el-ḩurumet] (zammeteynle) ve

اَلْحُرَمَةُ [el-ḩuremet] (هُمَزَةٌ [humezet] vezninde) Fesh ve intihâkı helâl olmayan şey΄e denir, kişinin ʹırz ve nâmûsu gibi; yukâlu: لَا يَلِيقُ بِكَ أَنْ تَهْتِكَ حُرْمَتَهُ وَحُرُمَتَهُ وَحُرَمَتَهُ وَهِيَ مَا لَا يَحِلُّ انْتِهَاكُهُ Ve ʹuhde ve zimmet maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ فِي حُرْمَتِهِ أَيْ فِي ذِمَّتِهِ Ve mehâbet maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ أَهْلُ الْحُرْمَةِ أَيِ الْمَهَابَةِ Tevkîr makâmında müstaʹmel olan إِحْتِرَامٌ [iḩtirâm] bu maʹnâdandır. Ve behre ve nasîb maʹnâsınadır; ve kavluhu taʹâlâ: ﴿وَمَنْ يُعَظِّمْ حُرُمَاتِ اللهِ﴾ اَلْآيَة أَيْ مَا وَجَبَ الْقِيَامُ بِهِ وَحَرُمَ التَّفْرِيطُ فِيهِ İşbu âyet-i kerîmede حُرُمَاتٌ [ḩurumât] حُرْمَةٌ [ḩurmet]in cemʹidir, غُرْفَةٌ [ġurfet] ve غُرُفَاتٌ [ġurufât] gibi; murâd kıyâm ve edâsı ʹibâd üzere vâcib olup tefrît ve taksîri harâm olan aʹmâl-i me΄mûredir.

اَلْحَرِيمُ [el-ḩarîm] (ḩâ’nın fethiyle) ve

اَلْحِرْمَانُ [el-ḩirmân] (ḩâ’nın kesriyle) ve

اَلْحِرْمُ [el-ḩirm] ve

اَلْحِرْمَةُ [el-ḩirmet] (kezâlik ḩâ’ların kesriyle) ve

اَلْحَرِمُ [el-ḩarim] ve

اَلْحَرِمَةُ [el-ḩarimet] (ḩâ’ların fethi ve râ’ların kesriyle) ve

اَلْحَرِيمَةُ [el-ḩarîmet] (ḩâ’nın fethiyle) Bir kimseden bir nesneyi menʹ eylemek maʹnâsınadır ki o kimseyi ondan mahrûm eylemek taʹbîr olunur; yukâlu: حَرَمَهُ الشَّيْءَ وَحَرِمَهُ حَرِيمًا وَحِرْمَانًا وَحِرْمًا وَحِرْمَةً وَحَرِمًا وَحَرِمَةً وَحَرِيمَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالرَّابِعِ إِذَا مَنَعَهُ Ve kavluhum: أَحْرَمَهُ لُغَيَّةٌ Yaʹnî bu maʹnâda إِفْعَالٌ [ifʹâl] bâbından vürûdu lügat-ı fasîha değildir.

Vankulu Lugatı - الحرمة maddesi

اَلْحَرَمَةُ [el-ḩaremet] (fethateynle) Koyunda olan şehvet-i mücâmaʹat, nitekim nâkada olan şehvet-i mücâmaʹataضَبَعَةٌ [ḋabaʹat] derler, ḋâd-ı muʹceme ve bâ΄-i muvahhade ve ʹayn-ı mühmele ile ve inekte olana حِنَاءٌ [ḩinâ΄] derler, ḩâ΄-i mühmele ile ve nûn’la.

اَلْحُرْمَةُ [el-ḩurmet] (ḩâ’nın zammı ve râ’nın sükûnuyla) Bir nesneye mübâşeret harâm olmak. Ve Cevherî’nin bu makâmda حُرْمَةٌ [ḩurmet]i مَا لَا يَحِلُّ انْتِهَاكُهُ kavliyle tefsîr etmesi müsâmahaya mebnîdir; yukâlu: حَرُمَ الشَّيْءُ حُرْمَةً مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ

اَلْحِرْمَةُ [el-ḩirmet] (ḩâ’nın kesri ve râ’nın kezâlik sükûnuyla) Cimâʹa harîs olmak, غُلْمَةٌ [ġulmet] maʹnâsına. Ve fi’l-hadîsi: “اَلَّذِينَ تُدْرِكُهُمُ السَّاعَةُ تَبْعَثُ عَلَيْهِمُ الْحِرْمَةُ وَيُسْلَبُونَ الْحَيَاءَ” Yaʹnî “Hırs-ı mücâmaʹat onlara musallat olup hayâları zâ΄il olur.” Ve

حِرْمَةٌ [ḩirmet] Kezâlik mahrûmluğa dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı