ež-žeriʹ ~ اَلذَّرِعُ

Kamus-ı Muhit - الذرع maddesi

اَلذَّرِعُ [ež-žeriʹ] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) Şol kimseye denir ki şerr ve mazarrat cihetinde zebân-dırâz ola ki bed-gûy ve fitne-engîz olacaktır; yukâlu: رَجُلٌ ذَرِعٌ أَيِ الطَّوِيلُ اللِّسَانِ بِالشَّرِّ Ve leyl ve nehâr karâr ve ârâm etmeyip revende ve seyyâr olan adama denir; yukâlu: رَجُلٌ ذَرِعٌ أَيْ سَيَّارٌ لَيْلاً وَنَهَارًا Ve hoş-ülfet, nâzük-tabîʹat mümtezic adama denir; yukâlu: هُوَ ذَرِعٌ أَيِ الْحَسَنُ الْعِشْرَةِ

اَلذَّرَعُ [ež-žeraʹ] (fethateynle) ذَرَّاعٌ [žerrâʹ] dedikleri mezkûr tulumla su içmek maʹnâsınadır; yukâlu: ذَرِعَ الرَّجُلُ ذَرَعًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا شَرِبَ بِالذَّرَّاعِ Ve bir kimse hakkında şefâʹat eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: ذَرِعَ إِلَيْهِ إِذَا تَشَفَّعَ Ve ayaklar yorgunluktan bî-tâb olmak maʹnâsınadır; yukâlu: ذَرِعَتْ رِجْلاَهُ إِذَا أَعْيَتَا Ve hırs ve tamaʹ maʹnâsınadır; tekûlu: أَعْجَبَنِي ذَرَعُهُ أَيْ طَمَعُهُ Ve

ذَرَعٌ [žeraʹ] Yaban sığırının yavrusuna denir; cemʹi ذِرْعَانٌ [žirʹân]dır žâl’ın kesriyle. Ve şol nâkaya denir ki sayda remy eden adam onunla siperlenip remy eder ola.

اَلذَّرْعُ [ež-žerʹ] (فَرْعٌ [ferʹ] vezninde) Bir nesneyi kol ile ölçmek maʹnâsınadır; yukâlu: ذَرَعَ الثَّوْبَ ذَرْعًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا قَاسَهُ بِالذِّرَاعِ Ve kusmak ʹârızası galebe eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir ki bi’z-zarûre kusmaktan ʹibârettir. Şârihin beyânına göre serîʹ maʹnâsına olan ذَرِيعٌ [žerîʹ]den me΄hûzdur; yukâlu: ذَرَعَ الْقَيْءُ فُلاَنًا إِذَا غَلَبَهُ وَسَبَقَهُ Ve şefâʹat eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir ki lisânımızda kola almak ve kollamak taʹbîrleri buna akrebdir; yukâlu: ذَرَعَ عِنْدَهُ لِفُلاَنٍ إِذَا شَفَعَ لَهُ Ve râkib rükûb etmek için deve kolları üzere çökmek maʹnâsınadır; yukâlu: ذَرَعَ الْبَعِيرُ إِذَا وَطِئَ عَلَى ذِرَاعِهِ لِيَرْكَبَهُ أَحَدٌ Ve bir adam bir kimsenin ensesinden varıp kollarını boğazına dolayıp sıkmakla boğmak maʹnâsınadır; yukâlu: ذَرَعَ فُلاَنًا إِذَا خَنَقَهُ مِنْ وَرَائِهِ بِالذِّرَاعِ Ve

ذَرْعٌ [žerʹ] Hûydan kinâye olunur, ذِرَاعٌ [žirâʹ] gibi. Burada مَذْرُوعٌ [mežrûʹ] maʹnâsınadırlar ki maʹhûd ve muʹayyen demek olur. Herkesin hûyu hasbe’l-hilkat mukarrer ve muʹayyendir; ve minhu yukâlu: رَجُلٌ وَاسِعُ الذِّرَاعِ وَالذَّرْعِ أَيِ الْخُلُقِ Ve ذَرْعٌ [žerʹ] ve ذِرَاعٌ [žirâʹ] ile يَدٌ [yed] gibi kuvvet ve tâb u tâkattan kinâye olur; yukâlu: ضَاقَ بِالْأَمْرِ ذَرْعُهُ وَذِرَاعُهُ وَضَاقَ بِهِ ذَرْعًا أَيْ ضَعُفَتْ طَاقَتُهُ وَلَمْ يَجِدْ مِنَ الْمَكْرُوهِ فِيهِ مَخْلَصًا

Vankulu Lugatı - الذرع maddesi

اَلذَّرَعُ [ež-žeraʹ] (fethateynle) Tamaʹ maʹnâsınadır. Ve

ذَرَعٌ [žeraʹ] Yaban sığırının yavrusuna dahi derler.

اَلذَّرْعُ [ež-žerʹ] (žâl’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Ölçmek; yukâlu: ذَرَعْتُ الثَّوْبَ وَغَيْرَهُ ذَرْعًا Ve

ذَرْعٌ [žerʹ] Kusmak. Galebe etmeğe dahi derler; yukâlu: ذَرَعَهُ الْقَيْءُ إِذَا سَبَقَهُ وَغَلَبَهُ Ve

ذَرْعٌ [žerʹ] Tâkat maʹnâsına dahi gelir; tekûlu: أَبْطَرْتُ فُلَانًا ذَرْعَهُ إِذَا كَلَّفْتَهُ أَكْثَرَ مِنْ طَوْقِهِ Ve إِبْطَارٌ [ibṯâr] ṯâ-i mühmele ile mütehayyir kılmağa derler; ve yukâlu: ضِقْتُ بِالْأَمْرِ ذَرْعًا إِذَا لَمْ تُطِقْهُ وَلَمْ تَقْوَ عَلَيْهِ Bunun aslı oldur ki ذَرْعٌ [žerʹ] eli uzatmaktır gûyâ ki kâdir olmadığın nesneye elin uzatırsan erişmezsin. Ve gâh olur ضِقْتُ بِهِ ذِرَاعًا dahi derler. Ve

ذَرْعٌ [žerʹ] Nefs maʹnâsına da gelir; ve minhu kavluhum: إِقْصِدْ بِذَرْعِكَ أَيِ ارْبَعْ عَلَى نَفْسِكَ Yaʹnî “Nefsin tedârük eyle.” Ve ʹArabların اَلثَّوْبُ سَبْعٌ فِي ثَمَانِيَةٍ dediklerinde سَبْعٌ lafzı bi-gayr-i hâ΄ gelmek سَبْعُ أَذْرُعٍ takdîrinde olup ذِرَاعٌ mü΄ennes olduğuna binâ΄endir. Sîbeveyhi eyitti: ذِرَاعٌ [žirâʹ] mü΄ennes olduğu için cemʹi أَذْرُعٌ [ežruʹ] gelir, gayr gelmez. Ve ثَمَانِيَةُ dedikleri ثَمَانِيَةُ أَشْبَارٍ maʹnâsına olup شِبْرٌ müzekker olduğuna binâ΄endir. Ve شِبْرٌ [şibr] şîn’in kesriyle karış maʹnâsınadır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı