ez-zever ~ اَلزَّوَرُ

Kamus-ı Muhit - الزور maddesi

اَلزَّوَرُ [ez-zever] (fethateynle) Bir tarafa eğrice vurup ve devrik olmak maʹnâsınadır, yukâlu: زَوِرَ الشَّيْءُ زَوَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا مَالَ Ve insânın ve sâ΄ir hayvânın göğüsü bir tarafa doğru devrik yâhûd göğüsünün iki taraflı etlerinin birisi âher üzere çıkık ve basık olmak maʹnâsınadır; yukâlu: زَوِرَ الرَّجُلُ وَالْفَرَسُ إِذَا عَوِجَ زَوْرُهُ أَيْ صَدْرُهُ أَوْ أَشْرَفَ أَحَدُ جَانِبَيْ زَوْرِهِ عَلَى الْآخَرِ

اَلزُّوَيْرُ [ez-zuveyr] (زُبَيْرٌ [zubeyr] vezninde) ve

اَلزِّوَرُّ [ez-ziverr] (zâ’nın kesriyle خِدَبٌّ [ḣidebb] vezninde) Bunlar da kavmin seyyid ve zî-şânına ıtlak olunur; tasgîr taʹzîm içindir.

اَلزَّوْرُ [ez-zevr] (zâ’nın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Bedende göğüsün ortasına ʹalâ-kavlin göğüsün üstüne denir ketiflere kadar ve ʹalâ-re΄yin göğüs kemiklerinin uçları kavuşup biriktikleri yere denir; yukâlu: فَرَسٌ عَرِيضُ الزَّوْرِ وَهُوَ وَسَطُ الصَّدْرِ أَوْ مَا ارْتَفَعَ مِنْهُ إِلَى الْكَتِفَيْنِ أَوْ مُلْتَقَى أَطْرَافِ عِظَامِ الصَّدْرِ Ve

زَوْرٌ [zevr] زَائِرٌ [zâ΄ir] maʹnâsınadır ki bir adamı ziyâret eden kimsedir. Ve bu ziyâret maʹnâsına fi’l-asl masdar olup baʹdehu vasf olarak istiʹmâl olundu; yukâlu: رَجُلٌ زَوْرٌ أَيْ زَائِرٌ Ve

زَوْرٌ [zevr] زَائِرُونَ [zâ΄irûn] maʹnâsına olur; yaʹnî زَائِرٌ [zâ΄ir] lafzından cemʹ olur; سَفْرٌ [sefr] ve سَافِرٌ [sâfir] ve صَحْبٌ [ṡaḩb] ve صَاحِبٌ [ṡâḩib] gibi. Niteki زَائِرٌ [zâ΄ir]in cemʹi زُوَّارٌ [zuvvâr] ve زَوَّرٌ [zuvver] dahi gelir, رَاجِزٌ [râciz] ve رُجَّازٌ [ruzzâc] ve رَاكِعٌ [râkiʹ] ve رُكَّعٌ [rukkaʹ] gibi; yukâlu: رَجُلٌ زَوْرٌ وَرِجَالٌ زُوَّرٌ وَزُوَّارٌ وَزُوَّرٌ أَيْ زَائِرُونَ Ve

زَوْرٌ [zevr] Hurmâ şâhının dibinden yukarı yaprak bitmeyen yerine denir ki جَرِيدٌ [cerîd]i olacaktır; bu meyl maʹnâsındandır; yukâlu: قَطَعَ زَوْرَ النَّخْلِ أَيْ عَسِيبَهُ Ve ʹakl ve hûşa ıtlak olunur, semt-i hatâdan imâleye bâʹis olduğu için; yukâlu: مَا لَهُ زَوْرٌ أَيْ عَقْلٌ Bu maʹnâda zâ’nın zammıyla dahi lügattir. Ve

زَوْرٌ [zevr] Masdar olur, زِيَارَةٌ [ziyâret] gibi; yukâlu: زَارَهُ يَزُورُهُ زَوْرًا وَزِيَارَةً Ke-mâ se-yuzkeru. Ve bir kavmin seyyid ve müteşahhası olan adama ıtlak olunur ki مَزُورٌ [mezûr] maʹnâsına olur, zîrâ nâsın ziyâret-gâhıdır, yukâlu: هُوَ زَوْرُ قَوْمِهِ أَيْ سَيِّدُهُ Ve uykuda müşâhede olunan hayâl ve misâle ıtlak olunur, طَيْفٌ [ṯayf] gibi. Ve

زَوْرٌ [zevr] Kuvvet ve ʹazîmet maʹnâsınadır; yukâlu: لَهُ فِي الْأَمْرِ زَوْرٌ أَيْ قُوَّةٌ وَعَزِيمَةٌ Ve şol ʹazîm taşa denir ki kuyunun ağızında vâkiʹ olup bir vechile kesrinden ʹâciz olmalarıyla hâli üzere terk olunmuş ola. Bunlarda tefe΄΄ülen istiʹmâl olunmuştur. Ve

زَوْرٌ [Zevr] Sevâriḵiyye kurbünde bir vâdî adıdır.

زُورٌ [zûr] Kuvvet maʹnâsına gelir, bunda Fârisî ile müttefaktır, zîrâ Fârisî lisânında dahi kuvvete زُور [zûr] derler; zûr-mend kuvvetli demektir. Ve

زُورٌ [Zûr] Bir ırmak adıdır ki Dicle’ye munsabb olur, eğri cereyân eylediği için. Ve

زُورٌ [zûr] ʹAkl ve re΄y ve rüşd maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: مَا لَهُ زُورٌ وَلاَ صَيُّورٌ أَيْ رَأْيٌ يُرْجَعُ وَيُمَالُ إِلَيْهِ Ve bâtıl ve beyhûdeye ıtlâk olunur. Ve أَزْوَرُ [ezver] kelimesinden ki أَحْمَرُ [aḩmer] veznindedir, cemʹ olur, ke-mâ se-yuzkeru. Ve taʹâmın hoş ve lezîz olmasına denir; tekûlu: أَعْجَبَنِي زُورُ هَذَا الطَّعَامِ أَيْ لَذَّتُهُ وَطِيبُهُ Zîrâ nefs elbette ona meyl eder. Ve libâsın temîz ve nerm ve mülâyim olmasına denir; yukâlu: مَا يَلْبَسُ إِلاَّ ثَوْبًا فِيهِ زُورٌ أَيْ لِينٌ وَنَقَاءٌ Ve

زُورٌ [Zûr] Bir pâdişâh ismidir ki hâliyen Baġdâd kurbünde şehr-i Zûr dedikleri beldenin bânîsi olmakla ismine muzâf olmuştur.

اَلزُّورُ [ez-zûr] (zâ’nın zammıyla) Yalan söze denir; tekûlu: مَشَايِخُ زَمَانِنَا فِعْلُهُمْ رِيَاءٌ وَقَوْلُهُمْ زُورٌ أَيْ كَذِبٌ Vech-i istikâmetten mâ΄il olduğu için ıtlâk olunmuştur. Ve şirk-billâh maʹnâsına istiʹmâl olunur ki aʹzam-ı ekâzîbdir. Ve Yehûd ve Naṡârâ tâ΄ifelerinin paskalyalarına ıtlâk olunur. Ve زَوْرٌ [zevr] gibi bir kavmin seyyid ve ser-gerdelerine ıtlâk olunur, bu زِيَارَةٌ [ziyâret]tendir, mahall-i meyl olduğu dahi sebeb olabilir. Ve tarab ve mûsîkî meclisine ıtlâk olunur. Ve maʹbûd bi’l-hakk celle şânuhu hazretlerinden gayrı maʹbûd ittihâz olunan şey΄e ıtlâk olunur ki put ve sanem olacaktır. Kâle’ş-şârih yukâlu: وَمَا لَكُمْ تَعْبُدُونَ الزُّورَ وَهُوَ كُلُّ مَا عُبِدَ مِنْ دُونِ اللهِ تَعَالَى Ve

Vankulu Lugatı - الزور maddesi

اَلزُّوَّارُ [ez-zuvvâr] (zâ’nın zammıyla ve vâv’ın teşdîdiyle) ve

اَلزُّوَّرُ [ez-zuvver] (zâ’nın zammı ve vâv’ın teşdîdiyle) Bilâ-elif ikisi dahi زَائِرٌ [zâ΄ir]in cemʹidir; yukâlu: رَجُلٌ زَائِرٌ وَقَوْمٌ زُوَّارٌ وَزُوَّرٌ مِثْلُ نَائِمٍ وَنُوَّمٍ وَسَافِرٍ وَسُفَّارٍ

اَلزِّوَرُّ [ez-ziverr] (zâ’nın kesri ve vâv’ın fethi ve râ’nın teşdîdiyle هِجَفٌّ [hiceff] vezni üzere).

اَلزَّوْرُ [ez-zevr] (zâ’nın fethiyle ve vâv’ın sükûnuyla) Göğsün yukarısıdır, aʹlâ-yı sadr maʹnâsına; ke-mâ kâlû: يُسْتَحَبُّ فِي الْفَرَسِ أَنْ يَكُونَ فِي زَوْرِهِ ضِيقٌ وَأَنْ يَكُونَ رَحْبَ اللَّبَانِ Ve لَبَانٌ [lebân] lâm’ın fethiyle esfel-i sadr maʹnâsınadır. Ve رَحْبٌ [raḩb] vâsiʹ maʹnâsınadır. Ve

زَوْرٌ [zevr] زَائِرٌ [zâ΄ir]in cemʹi dahi gelir, mislu: سَافِرٌ [sâfir] ve سَفْرٌ [sefr] ve yukâlu: نِسْوَةٌ زَوْرَةٌ أَيْضًا Ve

زَوْرٌ [zevr] Ziyâret etmek maʹnâsına dahi gelir.

اَلزُّورُ [ez-zûr] (zâ’nın zammıyla) Yalandır ki kizb maʹnâsına. Ve زُورٌ [zûr] ıtlâk olunur her nesne ki Ḣudâ’dan gayrı maʹbûd ittihâz olunup ona ʹibâdet olunur. Ve

زُورٌ [zûr] Re΄ye dahi derler; yukâlu: مَا لَهُ زُورٌ وَلَا صَيُّورٌ أَيْ رَأْيٌ يُرْجَعُ إِلَيْهِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı