اَلْبَازِلُ [el-bâzil] ve
اَلْبَزُولُ [el-bezûl] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) Azısını henüz yarmış deveye denir, cemel ve nâkaya vasf olur; yukâlu: جَمَلٌ وَنَاقَةٌ بَازِلٌ وَبَزُولٌ إِذَا كَانَ قَدْ بَزَلَ نَابُهُ Cemʹleri بُزَّلٌ [buzzel] gelir, رُكَّعٌ [rukkaʹ] vezninde ve بُزُلٌ [buzul] gelir كُتُبٌ [kutub] vezninde ve بَوَازِلُ [bevâzil] gelir. Ve dokuzuncu senede olur ki ondan sonra bir ismle müsemmâ olur, dişi zuhûr eylemez. Lâkin mü΄ellifin onuncu yaşında deveye مُخْلِفٌ [muḣlif] ıtlâkı bu kavline münâkızdır, niteki “خ،ل،ف” mâddesinde beyân eyledi. Ve
بَازِلٌ [bâzil] Devenin بُزُولٌ [buzûl] vaktinde zuhûr eden dişine de denir; cemʹi بَوَازِلُ [bevâzil] gelir. Ve
بَازِلٌ [bâzil] Tecribe-i ahvâlde kâmil ve rüşd ve dirâyette tâmm ve müstekmil adama ıtlâk olunur; yukâlu: هُوَ بَازِلٌ أَيْ كَامِلٌ فِي تَجْرِبَتِهِ
اَلْبُزُولُ [el-buzûl] (zammeteynle) Deve azısın yarmak; yukâlu: بَزَلَ الْبَعِيرُ يَبْزُلُ بُزُولًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا فَطَرَ نَابُهُ Yaʹnî âzısı yarılsa.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı