es-semil ~ اَلسَّمِلُ

Kamus-ı Muhit - السمل maddesi

اَلسَّمِلُ [es-semil] (كَتِفٌ [ketif] vezninde) ve

اَلسَّمِيلُ [es-semîl] (أَمِيرٌ [emîr] vezninde) ve

اَلسَّمُولُ [es-semûl] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) Bunlar da eski sevbe denir.

اَلْأَسْمَالُ [el-esmâl] (hemzenin fethiyle) ve

اَلسَّمَلَةُ [es-semelet] (fetehâtla) ve

اَلسَّمَلُ [es-semel] (fethateynle) Eski sevbe denir; yukâlu: ثَوْبٌ أَسْمَالٌ وَسَمَلَةٌ وَسَمَلٌ أَيْ خَلَقٌ Şârihin beyânına göre أَسْمَالٌ [esmâl] سَمَلٌ [semel] kelimesinin cemʹidir, ezcâ΄ iʹtibârıyla vasf olmuştur, بُرْمَةٌ أَعْشَارٌ ve ثَوْبٌ أَخْلَاقٌ terkîbleri gibi. Ve ʹinde’l-baʹz أَسْمَالٌ [esmâl] bünye-i cemʹ üzere vârid müfred sîgasıdır. İntehâ.

اَلسَّمْلُ [es-seml] (حَمْلٌ [ḩaml] vezninde) Havuzu siyâh balçıktan arıtmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَلَ الْحَوْضَ سَمْلًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا نَقَّاهُ مِنَ السَّمَلَةِ Ve nâs beynini tasfiye ve ıslâh eylemek maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: سَمَلَ بَيْنَ الْقَوْمِ إِذَا أَصْلَحَ Ve kova kuyudan mâ-i kalîl çıkarmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَلَتِ الدَّلْوُ إِذَا لَمْ تُخْرِجْ إِلَّا السَّمَلَةَ الْقَلِيلَةَ Ve bir kimsenin gözünü çıkarmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَلَ عَيْنَهُ إِذَا فَقَأَهَا Şârih der ki baʹzıların bunu kızgın demir ile göz çıkarmağa tahsîsleri müvecceh değildir.

Vankulu Lugatı - السمل maddesi

اَلسَّمَلُ [es-semel] (fethateynle) Eski bez; yukâlu: ثَوْبٌ أَسْمَالٌ كَمَا قَالُوا رُمْحٌ أَقْصَادٌ وَبُرْمَةٌ أَعْشَارٌ Yaʹnî cemʹ müfrede sıfât vâki ʹolur, eczâ΄ iʹtibâriyle, yaʹnî bezin her cüz΄ünde hicrânı vardır, gönderin her cüz΄ünde sınıklığı ve çömleğin her cüz΄ünde şikesteliği olduğu gibi.

اَلسَّمْلُ [es-seml] (sîn’in fethi ve mîm’in sükûnuyla) Kızmış demirle gözin çıkarmak; yukâlu: سُمِلَتْ عَيْنُهُ تُسْمَلُ إِذَا فُقِئَتْ بِحَدِيدَةٍ مُحْمَاةٍ Bir aʹrâbî eyitti: Bizim ceddimiz bir kimsenin gözin çıkardığı için bize Benî Semmâl derler. Bu takrîrden şöyle fehm olunur ki سَمْلٌ [seml] mutlakan göz çıkarmağa ıtlâk oluna. Ve

سَمْلٌ [seml] Bir cemâʹatin mâ-beynin ıslâh etmeğe dahi derler; tekûlu: سَمَلْتُ بَيْنَ الْقَوْمِ سَمْلًا إِذَا أَصْلَحْتَ بَيْنَهُمْ Ve

سَمْلٌ [seml] Havuzu arıtmağa dahi derler; tekûlu: سَمَلْتُ الْحَوْضَ إِذَا نَقَّيْتَهُ مِنَ الْحَمْأَةِ وَالطِّينِ Ve حَمْأَةٌ [ḩam΄et] ḩâ΄-i mühmele ile karabalçığa derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı