eş-şuraṯ ~ اَلشُّرَطُ

Kamus-ı Muhit - الشرط maddesi

اَلشَّرَطُ [eş-şeraṯ] (fethateynle) Nişân ve ʹalâmet maʹnâsınadır; bunun da cemʹi أَشْرَاطٌ [eşrâṯ]tır. Ve şol küçük su akıntısına ve cedvele denir ki on arşın mikdârı yerden gelir ola. Ve bir nesnenin evveline ıtlâk olunur, meselâ شَرَطُ الشِّتَاءِ [şeraṯu’ş-şitâ΄] kış faslının evvel-i vaktinden ʹibârettir. Ve mâlın yaʹnî mevâşînin hurdevâtına ve kemterlerine denir; cemʹi أَشْرَاطٌ [eşrâṯ]tır; yukâlu: هُوَ مِنْ أَشْرَاطِ الْمَالِ أَيْ رُذَالِهَا وَصِغَارِهَا Ve mâlın güzîde ve eşrâfına ıtlâk olunmakla zıdd olur; yukâlu: هُوَ مِنَ الْأَشْرَاطِ أَيِ الْأَشْرَافِ

اَلشَّرْطُ [eş-şarṯ] (şîn’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) ve

اَلشَّرِيطَةُ [eş-şerîṯat] (سَفِينَةٌ [sefînet] vezninde) Beyʹ ve şirâ΄ ve sâ΄ir muʹâmelâtta hâric-i mukavvim olarak ilzâm ve iltizâm olunan hükme denir ki o muʹâmele ona muʹallak olmakla mevkûfun ʹaleyhi olur, gûyâ ki ona ʹalâmet mesâbesindedir. Cemʹi شُرُوطٌ [şurûṯ] gelir. Mü΄ellif müsâmaha ile taʹrîf eylemiştir, zîrâ إِلْزَامُ الشَّيْءِ وَالْتِزَامُهُ فِي الْبَيْعِ وَنَحْوِهِ ʹibâretiyle beyân eylemiştir ki ism-i mefʹûl olan مُلْزَمٌ ve مُلْتَزَمٌ ile mü΄evveldir. Ve شَرِيطَةٌ [şerîṯat]ın cemʹi شَرَائِطُ [şerâ΄iṯ] gelir. Ve fi’l-meseli: ““اَلشَّرْطُ أَمْلَكَ، عَلَيْكَ أَمْ لَكَ Yaʹnî “ʹAkd eylediğin şart sana mâlik ve zâbittir, gerek menfaʹatin ve gerek mazarratın cihetine olsun.” Miyânede münʹakid olan şart ve kavlin muhâfazası bâbında darb olunur. Ve

شَرْطٌ [şarṯ] Masdar olur ki maʹnâ-yı evvelidir, muʹâmelâtta bir nesneyi mevkûfun ʹaleyh kılmak maʹnâsına; yukâlu: شَرَطَ عَلَيْهِ فِي الْبَيْعِ شَرْطًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا أَلْزَمَهُ شَيْئًا فِيهِ وَالْتَزَمَ هُوَ Ve damardan kan almak maʹnâsınadır; yukâlu: شَرَطَهُ الْحَجَّامُ إِذَا بَزَغَ Ve

شَرْطٌ [şarṯ] Fürû-mâye ve le΄îm ve sâfil kimseye denir; cemʹi أَشْرَاطٌ [eşrâṯ]tır; yukâlu: هُوَ مِنْ أَشْرَاطِ النَّاسِ أَيْ دُونٌ لَئِيمٌ سَافِلٌ Ve

شَرْطٌ [şarṯ] Bir kimse bir emr-i ʹazîme uğramak maʹnâsınadır; yukâlu: شَرِطَ فُلاَنٌ شَرَطًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا وَقَعَ فِي أَمْرٍ عَظِيمٍ

Vankulu Lugatı - الشرط maddesi

اَلشُّرَطُ [eş-şuraṯ] (şîn’in zammı ve râ’nın fethiyle) Subaşı hizmetkârı. شُرَطٌ [şuraṯ] dediler, kendi için ʹalâmet-i nasb ettiği için; bundan akdem zikr olunan maʹnâdan me΄hûzdur, Aṡmâʹî rivâyeti üzere.

اَلشَّرَطُ [eş-şeraṯ] (fethateynle) ʹAlâmet.

اَلشَّرْطُ [eş-şerṯ] (şîn’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) Bir nesneni mevkûfün ʹaleyhisi. Ve

شَرْطٌ [şerṯ] Kan almağa dahi derler; yukâlu: شَرَطَ يَشْرُطُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَيَشْرِطُ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا بَزَغَ Ve بَزْغٌ [bezġ] muʹcemeteynle nîşter vurmağa derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı