اَلشَّمَطُ [eş-şemaṯ] (fethateynle) Başın kıllarına beyâz karışmak maʹnâsınadır ki kırgıl olmak taʹbîr olunur; yukâlu: شَمِطَ الرَّجُلُ شَمَطًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا خَالَطَ الْبَيَاضُ سَوَادَ رَأْسِهِ
اَلشَّمْطُ [eş-şemṯ] (şîn’in fethi ve mîm’in sükûnuyla) Bir nesneyi âhere katıp karıştırmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَمَطَهُ بِهِ شَمْطًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا خَلَطَهُ بِهِ Ve doldurmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَمَطَ الْإِنَاءَ إِذَا مَلَأَهُ Ve hurmânın korukları ağaçtan dökülüp saçılmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَمَطَتِ النَّخْلَةُ إِذَا انْتَثَرَ بُسْرُهَا Kezâlik ağacın yaprakları dökülüp saçılmak maʹnâsınadır; yukâlu: شَمَطَ الشَّجَرُ إِذَا انْتَثَرَ وَرَقُهُ
اَلشَّمَطُ [eş-şemaṯ] (fethateynle) Baş kılının beyâzıdır ki ona sevâd karışmış ola; yukâlu: شَمِطَ يَشْمَطُ شَمَطًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ
اَلشَّمْطُ [eş-şemṯ] (şîn’in fethi ve mîm’in sükûnuyla) Karıştırmak; yukâlu: شَمَطْتُ الشَّيْءَ أَشْمِطُهُ شَمْطًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا خَلَطْتَهُ وَكُلُّ خَلِيطَيْنِ خَلَطْتَهُمَا فَقَدْ شَمَطْتَهُمَا فَهُمَا شَمِيطٌ Ve
شَمْطٌ [şemṯ] Taʹâma katılan havâyice dahi derler; yukâlu: هَذِهِ قَدْرٌ تَسَعُ شَاةً بِشَمْطِهَا أَيْ بَتَوَابِلِهَا
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı