eṡ-ṡadaḵ ~ اَلصَّدَقُ

Kamus-ı Muhit - الصدق maddesi

اَلصَّدَقُ [eṡ-ṡadaḵ] (fethateynle) Baʹzılar Naṡârâ tâ΄ifesinin âteş gecelerine ıtlâk eylediler; lâkin bu lahndır, savâb olan sîn-i mühmele ile سَدَقٌ [sedaḵ]tır, niteki “sîn” mâddesinde beyân olundu.

اَلصُّدْقُ [eṡ-ṡudḵ] (ṡâd’ın zammıyla ve zammeteynle) صَدْقٌ [ṡadḵ] lafzından ki ṡâd’ın fethiyle vasftır, cemʹdir, رَهْنٌ [rehn] ve رُهُنٌ [ruhun] gibi; yukâlu: قَوْمٌ صُدْقٌ أَيْ صَادِقُونَ Ve صَدُوقٌ [ṡadûḵ] lafzından ve سَحَابٌ [seḩâb] vezninde صَدَاقٌ [ṡadâḵ] lafzından cemʹ olur.

Vankulu Lugatı - الصدق maddesi

اَلصَّدْقُ [eṡ-ṡadḵ] (ṡâd’ın fethi ve dâl’ın sükûnuyla) Berk olan gönder, rumh-ı sulb maʹnâsına. Baʹzılar eyitti: Doğru gönder maʹnâsınadır. Ve mülâkâtında ve nazarında istikâmet üzere olmağa dahi derler; yukâlu: رَجُلٌ صَدْقُ اللِّقَاءِ وَصَدْقُ النَّظَرِ

اَلصُّدْقُ [eṡ-ṡudḵ] (ṡâd’ın zammı ve dâl’ın sükûnuyla) Cemʹi; yukâlu: قَوْمٌ صُدْقٌ مِثْلُ فَرْسٍ وَأَفْرَاسٍ وَوَرْدٍ وَوُرْدٍ وَجَوْنٍ وَجُونٍ Ve وُرْدٌ [vurd] aşkar olan ata derler. Ve جَوْنٌ [cevn] ak olana derler.

اَلصِّدْقُ [eṡ-ṡidḵ] (ṡâd’ın kesri ve dâl’ın sükûnuyla) Haber gerçek olup vâkıʹa mutâbık olmak; yukâlu: صَدَقَ فِي الْحَدِيثِ ve yukâlu eyzan: صَدَقَهُ الْحَدِيثَ Yaʹnî “Ona haberi gerçek söyledi.” Ve fi’l-meseli: “صَدَقَنِي سِنَّ بَكْرِهِ” “Gerçek haberi verdi بَكْرٌ [bekr]inin sinnin haber veren.” Ve بَكْرٌ [bekr] bâ-i muvahhadenin fethi vekâf’ın sükûnuyla tâze olan deveye derler, yaʹnî vaktâ ki zikr olunan deve firâr etti, sâhibi teskîn için هِدَعْ dedi. Ve هِدَعْ [hidaʹ] bir kelimedir ki onunla develerin hurdeleri firâr ettikte teskîn olunur; ve yukâlu: صَدَقُوهُمُ الْقِتَالَ Yaʹnî “Onlara kıtâl haberin gerçek söylediler.”

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı