el-ḵanb ~ اَلْقَنْبُ

Kamus-ı Muhit - القنب maddesi

اَلْقَنْبُ [el-ḵanb] (ḵâf’ın fethi ve nûn’un sükûnuyla) Girmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَنَبَ فِيهِ قَنْبًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا دَخَلَ Ve asmadan üzüme zarar verecek şey΄i kesmek maʹnâsınadır; yukâlu: قَنَبَ الْعِنَبَ إِذَا قَطَعَ عَنْهُ مَا يُؤْذِي حَمْلَهُ Ve ağacın çiçeği kapçığından yarıp çıkmak maʹnâsınadır; yukâlu: قَنَبَ الزَّهْرُ إِذَا خَرَجَ عَنْ أَكْمَامِهِ

اَلْقِنَّبُ [el-ḵinneb] (دِنَّمٌ [dinnem] vezninde) ve

اَلْقُنَّبُ [el-ḵunneb] (خُرَّمٌ [ḣurrem] vezninde) Ketenden bir nevʹ ismidir; Türkîde kendir ve kenevir dedikleridir ki kabuğundan ip ve urgan bükülür. Hâlen kınnab taʹbîr eylediğimiz ince sicim onunla müsemmâdır.

اَلْقُنْبُ [el-ḵunb] (ḵâf’ın zammı ve nûn’un sükûnuyla) Mutlakan dâbbe zekerinin kabı olan deriye denir ki çekip onda setr eder; ʹalâ-kavlin at ve katır ve eşek makûlesi bütün tırnaklı olanlara mahsûstur. Ve

قُنْبٌ [ḵunb] Nisâ tâ΄ifesinin fercleri ortasında olan lahm-ı zâ΄ide denir ki dılak taʹbîr olunur Ve geminin büyük olan yelkenine denir, قَابِيَةٌ [ḵâbiyet] gibi, شِرَاعٌ عَظِيمٌ [şirâʹ ʹażîm] maʹnâsına.

Vankulu Lugatı - القنب maddesi

اَلْقُنْبُ [el-ḵunb] (ḵâf’ın zammıyla ve nûn’un sükûnuyla) Atın ve at gibi değirmi tırnağı olanarın zekerinin kabı olan deriye derler, وِعَاءُ الْقَضِيبِ maʹnâsına.

اَلْقِنَّبُ [el-ḵinneb] (ḵâf’ın kesri ve nûn’un fethi ve teşdîdiyle) Kenevir dedikleri nesne, كِنَّبٌ [kinneb] maʹnâsına. Ve onun kabından olan ipe dahi derler. Bu lafz sahîh ʹArabîdir, âhar lisândan dönme değildir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı