el-muʹraḵ ~ اَلْمُعْرَقُ

Kamus-ı Muhit - المعرق maddesi

اَلْمُعَرَّقُ [el-muʹarraḵ] (مُعَظَّمٌ [muʹażżam] vezninde) Gövdesinde eti az olan çelimsiz adama ıtlâk olunur; yukâlu: رَجُلٌ مُعَرَّقُ الْعَظْمِ أَيْ قَلِيلُ اللَّحْمِ Ve azca su ile memzûc meşrûba denir.

اَلْعَرْقُ [el-ʹarḵ] (غَرْقٌ [ġarḵ] vezninde) ve

اَلْمَعْرَقُ [el-maʹraḵ] (مَقْعَدٌ [maḵʹad] vezninde) Kemik üzerinde olan eti kemirip cümlesini yemek maʹnâsınadır; yukâlu: عَرَقَ الْعَظْمَ عَرْقًا وَمَعْرَقًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا أَكَلَ مَا عَلَيْهِ مِنَ اللَّحْمِ Ve bir semte gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَرَقَ فِي الْأَرْضِ إِذَا ذَهَبَ Ve kırbaya ve azık çantasına عِرَاقٌ [ʹirâḵ] dikmek maʹnâsınadır; yukâlu: عَرَقَ الْمَزَادَةَ إِذَا جَعَلَ لَهَا عِرَاقًا Ve

عَرْقٌ [ʹarḵ] Eti yenmiş kemiğe denir; cemʹi عِرَاقٌ [ʹirâḵ] gelir, كِتَابٌ [kitâb] vezninde ve عُرَاقٌ [ʹurâḵ] gelir, غُرَابٌ [ġurâb] vezninde ve bu nevâdirdendir. Ve baʹzılar ʹindinde eti üzerinde olan kemiğe عَرْقٌ [ʹarḵ] ve eti soyulup ekl olunmuşa عُرَاقٌ [ʹurâḵ] denir, غُرَابٌ [ġurâb] vezninde, ke-mâ se-yuzkeru. Ve ʹalâ-kavlin ikisi de zikr olunan iki maʹnâya ıtlâk olunur. Ve

عَرْقٌ [ʹarḵ] Bir adamın gövdesinde eti az olmak maʹnâsınadır, ke-mâ se-yuzkeru. Ve

عَرْقٌ [ʹarḵ] Şol yola denir ki nâs ondan sülûk ve tereddüd ederek şâh-râh olmuş ola; yukâlu: أَخَذَ الْعَرْقَ فِي ذَهَابِهِ وَهُوَ الطَّرِيقُ يَعْرُقُهُ النَّاسُ حَتَّى يَسْتَوْضِحَ Pes bu مَعْرُوقٌ [maʹrûḵ] maʹnâsına olur.

Vankulu Lugatı - المعرق maddesi

اَلْمُعْرَقُ [el-muʹraḵ] (mîm’in zammı ve râ’nın fethiyle) Şol kimsedir ki onun aslında kerem yâhûd denâ΄et ola; yukâlu: فِيهِ أَعْمَامُهُ وَأَخْوَالُهُأَعْرَقَ ve yukâlu: “إِنَّ امْرَأً لَيْسَ بَيْنَهُ وَبَيْنَ آدَمَ أَبٌ حَيٌّ لَمُعْرَقٌ لَهُ فِي الْمَوْتِ” كَمَا يُقَالُ لَمَعْرَقٌ لَهُ فِي الْكَرَمِ أَيْ لَهُ عِرْقٌ فِي ذَلِكَ يَمُوتُ لَا مَحَالَةَ

اَلْمُعَرَّقُ [el-muʹarraḵ] (mîm’in zammı ve râ’nın fethi ve teşdîdiyle) Şol şarâbdır ki ona su az katılmış ola; minhu kavluhum: طَلَاءٌ مُعْرَّقٌ Ve طَلَاءٌ [ṯalâ΄] tâ-i mühmelenin kesriyle eşribeden bir kısmdır. Ve

مُعَرَّقُ الْخَدَّيْنِ [muʹarraḵu’l-ḣaddeyn] Şol kimseye derler ki yüzünün eti az ola; yukâlu: فُلَانٌ مُعَرَّقُ الْخَدَّيْنِ إِذَا كَانَ قَلِيلَ لَحْمِ الْخَدَّيْنِ

اَلْمَعْرَقُ [el-maʹraḵ] (mîm’in ve râ’nın fethiyle) Bi-maʹnâhu; yukâlu: عَرَقْتُ الْعَظْمَ أَعْرُقُهُ عَرْقًا وَمَعْرَقًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا أَكَلْتَ مِمَّا عَلَيْهِ مِنَ اللَّحْمِ Ve

عَرْقٌ [ʹarḵ] Kezâlik şol kemiğe derler ki onun eti cümle alınmış ola.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı