el-muġarrib ~ اَلْمُغَرِّبُ

Kamus-ı Muhit - المغرب maddesi

اَلْمُغْرَبُ [el-muġreb] (مُكْرَمٌ [mukrem] vezninde) Sabâh vaktine denir. Ve mutlak beyâz nesneye denir. Yâhûd şol akçıl nesneye denir ki her bir beyâz olan şey΄ kendiden ebyaz ola ki beyâzın akbehi olmuş olur. Yâhûd kirpiklerinin dibi ak olmakla çapar olan hayvâna denir.

اَلْمَغْرِبُ [el-maġrib] (مَشْرِقٌ [maşriḵ] vezninde) İsm-i mekândır, güneş gurûb eyleyecek cihettir ki batı taʹbîr olunur. Ve ism-i zamân olur ki güneş gurûb edecek vakte denir.

Vankulu Lugatı - المغرب maddesi

اَلْمُغَرِّبُ [el-muġarrib] (mîm’in zammı ve râ’nın kesri ve teşdîdiyle) Şol nesnedir ki cânib-i magribe hareket eyleye; ve yukâlu: هَلْ جَاءَكُمْ مُغَرِّبَةُ خَبَرٍ Yaʹnî şol haber ki âhar vilâyetten gelir; ve yukâlu: شَأْوُ مُغَرِّبٍ Ve مُغَرِّبٌ [muġarrib] râ’nın kesri ve fethiyle yaʹnî ırak yer. Ve شَأْوٌ [şe΄v] şîn’in fethi ve hemzenin sükûnuyla bir nesnenin gâyeti.

اَلْمُغْرَبُ [el-muġreb] (mîm’in zammı ve râ’nın fethiyle) Ak olan nesne, ebyaz maʹnâsına. Ve her hayvâna ki kirpiği dibi yaʹnî gözünün kapağı ak ola, مُغْرَبٌ [muġreb] derler; tekûlu: أُغْرِبَ الْفَرَسُ عَلَى مَا لَمْ يُسَمَّ فَاعِلُهُ إِذَا فَشَتْ غُرَّتُهُ حَتَّى تَأْخُذَ الْعَيْنَيْنِ فَتَبْيَضَّ الْأَشْفَارُ Yaʹnî kaçan atın alnında olan akı yayılıp kirpiği dipleri dahi ağarsa böyle derler, geri bunculayın göz ziyâde gök olduğundan kirpik dipleri ağarsa مُغْرَبٌ [muġreb] derler. Sâhib-i Ṡurâḩ’ın مُغْرَبٌ [muġreb] tefsîrinde habtı vardır, nazar oluna ki böyle demiştir: مُغْرَبٌ [muġreb] “bi-fethi’r-râ΄i sepîd ve sepîdî-i leb ve kerâne ez-her çîz.”

اَلْغَرْبُ [el-ġarb] (ġayn’ın fethi ve râ’nın sükûnuyla) ve

اَلْمَغْرِبُ [el-maġrib] (mîm’in fethi ve râ’nın kesriyle) Bi-maʹnân vâhid. Ve

غَرْبٌ [ġarb] Diye göz yaşı çıkacak yere dahi derler; cemʹi غُرُوبٌ [ġurûb] gelir. Ve her göz için غَرْبَانِ [ġarbân] vardır, biri göz pınarında ve biri göz kuyruğunda. Aṡmaʹî eyitti: غَرْبٌ [ġarb] bir marazdır ki göz yaşının ʹale’d-devâm akmasın îcâb eder; yukâlu: بِعَيْنِهِ غَرْبٌ Ve dişin keskin olması ve âbdâr olması. Ve

غَرْبٌ [ġarb] Büyük kovaya de derler, delv-i ʹazîm maʹnâsına. Ve kılıcın keskinine dahi غَرْبٌ [ġarb] derler. Ve her nesnenin keskinine غَرْبٌ [ġarb] derler; yukâlu: فِي لِسَانِهِ غَرْبٌ أَيْ حِدَّةٌ Ve feresin غَرْبٌ [ġarb]ı o yürümesinde olan hiddetidir; tekûlu: كَفَفْتُ مِنْ غَرْبِهِ Veفَرَسٌ غَرْبٌ أَيْ كَثِيرُ الْجَرْيِ Yaʹnî ziyâde yürügen. Ve

غَرْبٌ [ġarb] Şol damara derler ki göz yaşı aktığı yerde olur, nâsır gibi, dâ΄imâ sulanmadan hâlî olmaz.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı