cuddet ~ جُدَّةُ

Kamus-ı Muhit - جدة maddesi

اَلْجِدَّةُ [el-ciddet] (cîm’in kesriyle) Bu dahi sâhil-i nehre denir. Ve yerin yüzüne denir. Ve köpek boynuna geçirdikleri kılâdeye denir ki halta taʹbîr olunur. Ve

جِدَّةٌ [ciddet] Masdar olur, yeni olmak maʹnâsına; yukâlu: جَدَّ الثَّوْبُ جِدَّةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا صَارَ جَدِيدًا Ve hırkaya da جِدَّةً [ciddet] ıtlâk olunur, ke-mâ se-yuzkeru.

Ve matlûb ʹunvânından gayrı mâl ve sâ΄ir menâfiʹ makûlesine mesned oldukta masdarı vâv’ın harekât-ı selâsıyla وُجْدٌ [vucd] ve عِدَةٌ [ʹidet] vezninde جِدَةٌ [cidet] olur, zengin olmak maʹnâsına; yukâlu: وَجَدَ الْمَالَ وَغَيْرَهُ وَجْدًا وَوُجْدًا وَوِجْدًا وَجِدَةً إِذَا اسْتَغْنَى Ve

وَجْدٌ [vecd] (وَعْدٌ [vaʹd] vezninde) ve

جِدَةٌ [cidet] (عِدَةٌ [ʹidet] vezninde) ve

مَوْجِدَةٌ [mevcidet] (مَوْكِبَةٌ [mevkibet] vezninde) Dar olmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَجَدَ عَلَيْهِ يَجِدُ بِكَسْرِ الْجِيمِ وِيَجُدُ بِضَمِّهَا وَجْدًا وَجِدَةً وَمَوْجِدَةً إِذَا غَضِبَ Mü΄ellif, Baṡâ΄ir’de وِجْدَانٌ [vicdân] lafzını dahi baʹzılardan hikâye eylemiştir. Ve

وَجْدٌ [vecd] (وَعْدٌ [vaʹd] vezninde) ʹAşk ve muhabbet maʹnâsına mahsûstur; yukâlu: وَجَدَ بِهِ وَجْدًا إِذَا أَحَبَّهُ ve yukâlu: لَهُ بِهَا وَجْدٌ أَيْ مَحَبَّةٌ Ehl-i tarîkin ıstılâhlarından olan وَجْدٌ [vecd] bu maʹnâdandır. Kezâlik وَجْدٌ [vecd] mahzûn ve gam-nâk olmak maʹnâsınadır; lâkin bunda mâzî meksûrü’l-ʹayn olur; yukâlu: وَجِدَ بِهِ وَجْدًا إِذَا حَزِنَ بِهِ “Bâ΄” sebebiyyedir. Ve

وَجْدٌ [vecd] (vâv’ın harekât-ı selâsıyla) Zenginlik, gınâ maʹnâsına ismdir; yukâlu: مَتَّعَهُ مِنْ وَجْدِهِ أَيْ مِنْ غِنَاهُ Ve

وَجْدٌ [vecd] (harekât-ı selâsla) Su irkilecek yere denir. Cemʹi وِجَادٌ [vicâd] gelir vâv’ın kesriyle

اَلْجُدَّةُ [el-cuddet] (cîm’in zammıyla) Bu dahi nehrin kıyısına denir. Ve Mekke’ye mücâvir bahrin hâssaten sâhili ismidir. Ve orada bi-ʹaynihi bir mevziʹ adıdır ki hâlen kesr ile جِدَّةٌ [Ciddet] taʹbîr olunan benderdir. Ve

جُدَّةٌ [cuddet] Uzun uzadı tarîkaya denir. Şârih der ki cemʹi جُدَدٌ [cuded] gelir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde. Ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ﴾ أَيْ طَرَائِقُ تُخَالِفُ لَوْنَ الْجَبَلِ Ve ʹalâmet ve nişâna denir; tekûlu: عَرَفْتُ مِنْ جُدَّتِهِ أَيْ مِنْ عَلاَمَتِهِ Ve baʹzı hımârın sırtında olan şol hılkî çizgiye denir ki levnine muhâlif olur. Ve zikr olunan tarîka yâhûd çizgi maʹnâsından me΄hûz olarak bir kimse hod-be-hod bir re΄y edip ona ʹâmil olsa رَكِبَ فُلاَنٌ جُدَّةً مِنَ الْأَمْرِ derler. Ve bir mevziʹ adıdır. Ve

جُدَّةٌ [cuddet] Hırkaya ıtlâk olunur, kesr ile جِدَّةٌ [ciddet] gibi; yukâlu: مَا عَلَيْهِ جُدَّةٌ وَجِدَّةٌ أَيْ خِرْقَةٌ

Vankulu Lugatı - جدة maddesi

اَلْجُدَدُ [el-cuded] (cîm’in zammı ve dâl-ı ûlânın fethiyle) جُدَّةٌ [cuddet]in cemʹi, tarîkalar maʹnâsına. Kâlallâhu taʹâlâ: ﴿وَمِنَ الْجِبَالِ جُدَدٌ بِيضٌ وَحُمْرٌ﴾ (فاطر 27) Yaʹnî şol yollar ki kimi ak ve kimi kırmızı olup vâkiʹ olduğu cibâlin rengine muhâlif olur. Ve

جُدَّةُ [cuddet] Re΄y maʹnâsına da gelir; yukâlu: رَكِبَ فُلَانٌ جُدَّةً مِنَ الْأَمْرِ إِذَا رَآى فِيهِ رَأْيًا

اَلْجُدَّةُ [el-Cuddet] (cîm’in zammıyla) Bir şehrdir, deryâ kenârındadır. Ve

جُدَّةٌ [cuddet] Merkeb arkasında şol hatta derler ki merkebin kendi levnine muhâliftir. Ve

جُدَّةٌ [cuddet] Yola dahi derler, طَرِيقَةٌ [ṯarîḵat] maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı