Sennet ~ سَنَّةُ

Kamus-ı Muhit - سنة maddesi

اَلسَّنَّةُ [es-sennet] (sîn’in fethiyle) Dişi ayıya ve dişi parsa denir. Ve

سَنَّةُ [Sennet] Esâmîdendir: Senne b. Muslim el-Betîn ve Ebû ʹOšamp;mân b. Senne muhadddislerdir. Ve Sinân b. Senne ve ʹAbdurraḩmân b. Senne ashâbdandır.

Şârih der ki bunda iki kavl vardır: biri kavl hâ΄îdir ki aslı سَنَهٌ [seneh]tir ve biri vâvîdir ki aslı سَنَوَهُ [seneveh]tir; سَنَهَاتٌ [senehât] hâ΄înin ve سَنَوَاتٌ [senevât] vâvînin cemdir, niteki mü΄ellif muʹtell bâbında dahi resm eylemiştir. Ve bu makûle gayr-i ʹâkıl cebren li-noksâni’l-lafz cemʹ-i ʹâkıl ile cemʹlenir. Ve sûre-i Kehf tefsîrinde ona müteʹallik kelâm-ı nefîs olmakla mürâcaʹat oluna. Ve

سَنَةٌ [senet] Kuraklığa ve kıtlığa ıtlâk olunur, yaʹnî onda gâlib-i istiʹmâldır; دَابَّةٌ [dâbbet] fereste ve مَالٌ [mâl] devede gâlib olduğu gibi. Bunun da cemʹi سِنِينَ [sinîn] ve سَنَوَاتٌ [senevât] gelir. Aʹrâb kaht ve cedb olan seneyi çok zikr edip belki ʹindlerinde târîh ʹadd etmeleriyle istiʹmâl gâlib olmuştur; yukâlu: وَقَعُوا فِي سَنَةٍ أَيْ جَدْبٍ Ve kurak yere ıtlâk olunur; yukâlu: أَقَامُوا فِي سَنَةٍ أَيْ أَرْضٍ مُجْدِبَةٍ

اَلْوَسَنُ [el-vesen] (vâv’ın ve sîn’in fethiyle) ve

اَلْوَسَنَةُ [el-vesenet] (hâ’yla) ve

اَلْوَسْنَةُ [el-vesnet] (تَمْرَةٌ [temret] vezninde) ve

اَلسِّنَةُ [es-sinet] (عِدَةٌ [ʹidet] vezninde) Uyku ağırlığına denir ki dimâga ʹârız olur; henüz kalbe ve göze ʹurûz eylemez, lâkin göz ağırlaşıp süzülmeğe başlar; Fârisîde pînegî ve Türkîde uyuklama, pinekleme ve ehl-i keyf ıstılâhında şeker eyleme taʹbîr olur; ʹalâ-kavlin uykunun evveline denir ki hemân beyne’n-nevm ve’l-yakaza hâletidir. Ve ʹinde’l-baʹz ımızganmağa denir ki kalbe ve ondan bir mikdârca göze ʹârız olur. pes uykunun dört mertebesi olur. Ve asahh olan kavl-i evveldir ve bu nevm haddinden hâricdir; yukâlu: أَخَذَهُ الْوَسَنُ وَالْوَسَنَةُ وَالْوَسَنْةُ وَالسِّنَةُ أَيْ ثِقَلُهُ أَوْ أَوَّلُ النَّوْمِ أَوِ النُّعَاسُ Ve bu maʹnâda masdar olurlar; yukâlu: وَسِنَ الرَّجُلُ وَسَنًا وَوَسَنَةً وَوَسْنَةً وَسِنَةً مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَخَذَهُ ثِقْلَةُ النَّوْمِ أَوْ أَوَّلُهُ أَوِ النُّعَاسُ Ve

وَسَنٌ [vesen] Müddet-i medîde ağzı açılmamış kuyunun bed ve tîz râyihasından bayılmak maʹnâsınadır; yukâlu: وَسِنَ الرَّجُلُ إِذَا غُشِيَ عَلَيْهِ مِنْ نَتْنِ الْبِئْرِ Niteki أَسَنٌ [esen] dahi bu maʹnâyadır. Ve

سِنَةٌ [sinet] Gaflet maʹnâsına müstaʹmeldir ki maʹnâ-yı lâzımıdır; yukâlu: هُوَ فِي سِنَةٍ أَيْ غَفْلَةٍ Ve

وَسَنٌ [vesen] Hâcet maʹnâsına müstaʹmeldir; cemʹi أَوْسَانٌ [evsân] gelir; tekûlu. مَا هُوَ مِنْ هَمِّي وَلَا مِنْ وَسَنِي أَيْ مِنْ حَاجَتِي ve yukâlu: قَضَتِ الْإِبِلُ أَوْسَانَهَا مِنَ الْمَاءِ أَيْ أَوْطَارَهَا وَحَاجَاتَهَا

سُنَّةٌ [sunnet] Medîne’ye mahsûs bir gûne hurmâ adıdır.

اَلسُّنَّةُ [es-sunnet] (sîn’in zammıyla) Yüze denir, وَجْهٌ [vech] maʹnâsına yâhûd yüzün görünen yerine yâhûd dâ΄iresine denir yâhûd sûret ve çehreye yâhûd cebînân ile cebheye denir. Ve sîret ve tarîkat maʹnâsınadır; yukâlu: لَهُ سُنَّةٌ حَسَنَةٌ أَيْ سِيرَةٌ وَطَرِيقَةٌ Ve tabîʹat ve cibillet maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ كَرِيمُ السُّنَّةِ أَيِ الطَّبِيعَةِ Ve سُنَّةُ اللهِ تَعَالَى حُكْمُهُ وَأَمْرُهُ وَنَهْيُهُ Yaʹnî sünnet-i ilâhî tarîka-i hükm ve emr ve nehyinden ʹibârettir. Ve kavluhu taʹâlâ: ﴿إِلَّا أَنْ تَأْتِيَهُمُ سُنَّةُ الْأَوَّلِينَ﴾ أَيْ مُعَايَنَةُ الْعَذَابِ Zîrâ ʹazâb onların tarîka-i meslûkeleridir. Ve

Vankulu Lugatı - سنة maddesi

اَلسِّنَّةُ [es-sinnet] (sîn’in kesri ve nûn’un teşdîdiyle) Sarmısağın bir dişi. Ve

سِنَّةٌ [sinnet] Şol saban demirine dahi derler ki onunla çift sürerler. Ve bu makâmda sâhib-i Ṡurâḩ سِنَّةٌ [sinnet]i “muhr-i direm zeden” ile tefsîr edip bizim îrâd ettiğimiz maʹnâyı terk etmiştir, hâlâ ki Cevherî اَلسِّنَّةُ السِّكَّةُ وَهِيَ الْحَدِيدَةُ الَّتِي تُثَارُ بِهَا الْأَرْضُ dediğinden gayrı mezbûrûn îrâd ettiği maʹnâya sâ΄ir kütübde taʹarruz bulunmamıştır.

اَلسَّنَةُ [es-senet] (fethateynle) Yıl, sâl maʹnâsına. Ve bunun bir harfi nâkıstır ve noksânında iki vech vardır: Biri budur ki nâkıs olan vâv ola. Ve biri dahi budur ki hâ olup aslı سَنَهَةٌ ola, جَبَهَةٌ gibi, zîrâ سَنَهَتِ النَّخْلَةُ وَتَسَنَّهَتْ derler kaçan eskiyip onun üzerine yıllar geçse ve نَخْلَةٌ سَنْهَاءُ derler kaçan bir yıl meyve verse ve bir yıl vermese. Ve baʹzılar eyitti: سَنْهَاءُ [senhâ΄] şol hurmâdır ki onu kıtlık yılı zaʹîf etmiş ola. Ve

سَنَةٌ [senet] Kıtlığa dahi derler Ebû ʹUbeyd rivâyeti üzere; yukâlu: أَرْضُ بَنِي فُلَانٍ سَنَةٌ إِذَا كَانَتْ مُجْدِبَةً

اَلسَّنَائِنُ [es-senâ΄in] (sîn’in fethi ve yâ’nın kesriyle) Tarîkat-ı vâhide maʹnâsına gelir; yukâlu: جَاءَتِ الرِّيحُ سَنَائِنَ إِذَا جَاءَتْ عَلَى طَرِيقَةٍ وَاحِدَةٍ لَا تَخْتَلِفُ Ve

سُنَّةٌ [sunnet] Sîrete dahi derler. Ve

سُنَّةٌ [sunnet] Medîne-i münevvere hurmâlarından bir nevʹe dahi derler. Ve

سُنَّةُ اَلْوَجْهِ [sunnetu’l-vech] Yüzün sûretine ve hey΄etine dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı