اَلنِّكْلُ [en-nikl] (nûn’un kesriyle) Kendisiyle işkence ve ʹukûbet olunacak şey΄e denir; ve minhu yukâlu: إِنَّهُ لَنِكْلُ شَرٍّ أَيْ يُنَكَّلُ بِهِ أَعْدَاءُهُ Yaʹnî aʹdâsına medâr-ı tenkîl ve ʹukûbettir. Ve şiddetli bukağıya denir; cemʹi أَنْكَالٌ [enkâl]dir. ʹAlâ-kavlin âteşten olan bukağıya denir. Kâle’ş-şârih ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿إِنَّ لَدَيْنَا أَنْكَالًا وَجَحِيمًا﴾ فَالنِّكْلُ اَلْقَيْدُ الشَّدِيدُ أَوْ قَيْدٌ مِنْ نَارٍ Ve
نِكْلٌ [nikl] Bir gûne at gemine ʹalâ-kavlin menzil süren ulakların kullandıkları geme denir, kantarma ve şebeş gibi. Ve licâm demirine ıtlâk olunur ki atı zabt eder. Ve yulara ıtlâk olunur.
اَلنَّكَلُ [en-nekel] (fethateynle) Şol kimsedir ki kavî ve mücerreb ola. Ve
نَكَلٌ [nekel] Kavî ve mücerreb olan ata dahi derler. Ve fi’l-hadîsi: “إِنَّ اللهَ يُحِبُّ النَّكَلَ عَلَى النَّكَلِ” يَعْنِي الرَّجُلَ الْقَوِيَّ الْمُجَرَّبَ عَلَى الْفَرَسِ الْقَوِيِّ الْمُجَرَّبِ
اَلنِّكْلُ [en-nikl] (nûn’un kesri vekâf’ın sükûnuyla) Bukağı, kayd maʹnâsına. Ve
نِكْلٌ [nikl] Kezâlik uyan demirine dahi derler, حَدِيدَةُ اللِّجَامِ maʹnâsına. Ve Ebû ʹUbeyd eyitti: نِكْلٌ [nikl] risâlet tarîkiyle bir yere gönderilen kimsenin kullandığı licâma derler. Ve
نِكْلٌ [nikl] Şol kimseye dahi derler ki şedîd olup aʹdâsına licâm mesâbesinde ola. Ve
نِكْلٌ [nikl] Bir kimseyi zebûn eden belâya dahi derler; yukâlu: رَمَاهُ اللهُ بِنِكْلِهِ أَيْ بِمَا يُنَكِّلُهُ Ve
نِكْلٌ [nikl] Kezâlik şedîd olan kimse, ʹalâ-mâ se-yecî΄u.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı