اَلتَّلْوِيحُ [et-telvîḩ] (تَفْعِيلٌ [tefʹîl] vezninde) Bu dahi bir nesneyi parıldatmak maʹnâsınadır; yukâlu: لَوَّحَ بِسَيْفِهِ إِذَا لَمَعَ بِهِ Ve sefer yâhûd susuzluk bir adamın çehresini bozmak maʹnâsınadır; yukâlu: لَوَّحَهُ السَّفَرُ أَوِ الْعَطَشُ إِذَا غَيَّرَهُ Ve imsâk-ı beden edecek mikdârı gıdâ yedirmek maʹnâsınadır; tekûlu: لَوِّحِ الصَّبِيَّ عَلَى بِنَاءِ اْلأَمْرِ أَيْ قُتْهُ مَا يُمْسِكُهُ Ve bir şey΄i âteşte kızdırıp kızgın eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: لَوَّحَهُ بِالنَّارِ إِذَا أَحْمَاهُ Ve kocalık saç ve sakalı ağartmak maʹnâsına istiʹmâl olunur; yukâlu: لَوَّحَ الشَّيْبُ فُلاَنًا إِذَا بَيَّضَهُ
اَلتَّلْوِيحُ [et-telvîḩ] (ʹalâ-vezni اَلتَّكْرِيم [et-tekrîm]) Güneş yakıp tagyîr etmek; yukâlu: لَوَّحَتْهُ الشَّمْسُ إِذَا غَيَّرَتْهُ وَسَفَعَتْ وَجْهَهُ Ve
تَلْوِيحٌ [telvîḩ] Giysiyi yaldıratmak; yukâlu: لَوَّحَ بِثَوْبِهِ إِذَا لَمَعَ بِهِ Ve bir nesneyi âteşte kızdırmağa dahi derler; yukâlu: لَوَّحْتُ الشَّيْءَ بِالنَّارِ إِذَا أَحْمَيْتَهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı