اَلتَّلَّةُ [et-tellet] (tâ’nın fethiyle) Bu dahi hurmâ yemişinin kapçıklarından düzülmüş maşrabaya denir, تَلْتَلَةٌ [teltelet] gibi; tekûlu: شَرِبْتُ بِالتَّلَّةِ وَالتَّلْتَلَةِ وَهِيَ مَشْرَبَةٌ مِنْ قِيقَاءِ الطَّلْعِ Ve
تَلَّةٌ [tellet] Binâ-i merre olur, bir kerre dökmek maʹnâsınadır; yukâlu: تَلَّهُ تَلَّةً أَيْ صَبَّهُ صَبَّةً وَاحِدَةً Ve yan üzere yatmağa denir, ضَجْعَةٌ [ḋacʹat] maʹnâsına.
اَلتِّلَّةُ [et-tillet] (tâ’nın kesriyle) Çirkîn işe denir; yukâlu: رَمَاهُ بِتِلَّةِ سَوْءٍ أَيْ بِأَمْرٍ قَبِيحٍ Burada سَوْءٌ lafzına izâfeti mübâlagaya mahmûldür. Ve bu صَرْعٌ maʹnâsından me΄hûz ismdir, maʹnâ-yı mezbûrda istiʹmâl olundu. Ve
تِلَّةٌ [tillet] Binâ-i nevʹ olur, yan üzere bir gûne yatmak maʹnâsınadır ki ondan yatış ile taʹbîr olunur; yukâlu: لَهُ تِلَّةٌ حَسَنَةٌ أَيْ ضِجْعَةٌ Ve yaşlığa denir; yukâlu: بِهِ تِلَّةٌ أَيْ بَلَلٌ Ve hâlet maʹnâsınadır; yukâlu: لَهُ تِلَّةٌ حَسَنَةٌ أَيْ حَالَةٌ Ve üşengenliğe denir; yukâlu: فِي خِلْقَتِهِ تِلَّةٌ أَيْ كَسَلٌ
اَلتَّلَّةُ [et-tellet] (tâ’nın fethi ve lâm’ın teşdîdiyle) Hâlet maʹnâsına; yukâlu: هُوَ بِتَلَّةِ سَوْءٍ إِنَّمَا هُوَ كَقَوْلِهِمْ بِبِيئَةِ سَوْءٍ أَيْ بِحَالَةِ سَوْءٍ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı