اَلسُّرُورُ [es-surûr] (ظُهُورٌ [żuhûr] vezninde) ve
اَلسُّرُّ [es-surr] (sîn’in zammıyla) ve
اَلسُّرَّى [es-surrâ] (بُشْرَى [buşrâ] vezninde) ve
اَلتَّسِرَّةُ [et-tesirret] (تَحِلَّةٌ [taḩillet] vezninde ki semâʹîdir) ve
اَلْمَسَرَّةُ [el-meserret] (mîm’in ve sîn’in fethiyle) bir adamı sevindirmek ve şâdân eylemek maʹnâsınadır; yuḵâlu: سَرَّهُ سُرُورًا وَسُرًّا وَسُرَّى وَتَسِرَّةً وَمَسَرَّةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا أَفْرَحَهُ Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyanına göre kalbde münketim olan feraha mahsûs olup baʹdehu taʹmîm olunmuştur; ve yukâlu: سُرَّ هُوَ سُرُورًا عَلَى بِنَاءِ الْمَجْهُولِ إِذَا فَرِحَ فَهُوَ مَسْرُورٌ
اَلسُّرَى [es-surâ] (sîn’in zammıyla هُدَى [hudâ] vezninde) ʹÂmme-i leylde yola gitmeğe denir ki ismdir, gerek evvel ve evsat gerek âhirinde olsun. Ve bu mü΄ennestir, müzekker dahi olur; tekûlu: أَعْجَبَتْنِي وَأَعْجَبَنِي سُرَاهُ أَيْ سَيْرُهُ عَامَّةَ اللَّيْلِ Şârih der ki işbu سُرَى [surâ] ve هُدَى [hudâ] vezninde masdar nâdirdir, zîrâ bu cemʹ bünyesidir, hattâ Benû Esed bunları cemʹ kıyâsıyla mü΄ennes istiʹmâl eylediler. İntehâ. Ve
سُرَى [surâ] ve
مَسْرَى [mesrâ] (mîm’in fethiyle) ve
سَرْيَةٌ [seryet] (sîn’in fethi ve zammı ve râ’nın sükûnuyla) ve
سِرَايَةٌ [sirâyet] (كِتَابَةٌ [kitâbet] vezninde) Masdarlardır, gece yola gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَى الرَّجُلُ يَسْرِي سُرًى وَمَسْرًى وَسَرْيَةً وَسُرْيَةً وَسِرَايَةً إِذَا سَارَ عَامَّةَ اللَّيْلِ Ve bâ΄ harfiyle müteʹaddî olur; yukâlu: سَرَى بِهِ إِذَا أَسْرَاهُ Ve ağaç kökünün damarları yer altına sürüp gitmek maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَى عِرْقُ الشَّجَرِ إِذَا دَبَّ تَحْتَ الْأَرْضِ Ve davarın arkasına metâʹ atmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَرَى مَتَاعَهُ إِذَا أَلْقَاهُ عَلَى ظَهْرِ دَابَّتِهِ
اَلسُّرَى [es-surâ] (sîn’in zammı ve elifin kasrıyla) Gece vaktinde seyr etmek.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı