اَلْمُحَالُ [el-muḩâl] (غُرَابٌ [ġurâb] vezninde) Vech ve tarîkinden münharif olan kelâma denir ki murâd vukûʹ ve imkân cihetinden hâric bâtıl ve beyhûde kelâmdır. Meselâ cism-i vâhid hâlet-i vâhidede iki mekânda bulunur demek gibi; yukâlu: تَكَلَّمَ بِالْمُحَالِ أَيِ الْكَلَامِ الَّذِي عُدِلَ عَنْ وَجْهِهِ Şârih der ki baʹdehu mutlakan mümkinü’l-vukûʹ olmayan bâtıl nesnede istiʹmâl olundu.
اَلْمِحَالُ [el-miḩâl] (كِتَابٌ [kitâb] vezninde) Keyd ve mekr maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ ضَعِيفُ الْمِحَالِ أَيِ الْكَيْدِ Ve fend ve hîle ile bir husûs ve maslahatı taleb ve teshîr eylemeğe denir; yukâlu: فَازَ مَطْلَبَهُ بِالْمِحَالِ وَهُوَ رَوْمُ الْأَمْرِ بِالْحِيَلِ Ve tedbîr maʹnâsınadır; yukâlu: قَوِيُّ الْمِحَالِ أَيِ التَّدْبِيرِ Ve kudret maʹnâsınadır. Ve cidâl maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ شَدِيدُ الْمِحَالِ أَيِ الْجِدَالِ Ve ʹazâb ve ʹıkâb ve ʹadâvet maʹnâlarınadır. Ve مُفَاعَلَةٌ [mufâʹalet]ten masdar olur, düşmanlık eylemek maʹnâsına; yukâlu: مَاحَلَهُ مُمَاحَلَةً وَمِحَالًا إِذَا عَادَاهُ Ve zor ve kuvvet maʹnâsınadır. Ve şiddet ve mihnet ve helâk maʹnâsınadır; yukâlu: وَقَعَ فِي الْمِحَالِ أَيِ الشِّدَّةِ وَالْهَلَاكِ Ve helâk eylemeğe denir. Ve yine مُفَاعَلَةٌ [mufâʹalet]ten masdar olur, مُمَاحَلَةٌ [mumâḩalet] gibi, bir kimse ile zor ve kuvvet husûsunda mübâhase edip yarışmak maʹnâsına, tâ ki ehadühümânın kuvveti âherden ziyâde olduğu zâhir ola; yukâlu: مَاحَلَهُ مُمَاحَلَةً وَمِحَالًا إِذَا قَاوَاهُ حَتَّى يَتَبَيَّنَ أَيُّهُمَا أَشَدُّ
اَلْحَوْلُ [el-ḩavl] ve
اَلْحَيْلُ [el-ḩayl] (ḩâ’ların fethiyle) ve
اَلْحِوَلُ [el-ḩivel] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) ve
اَلْحَوْلَةُ [el-ḩavlet] (صَوْلَةٌ [ṡavlet] vezninde) ve
اَلْحِيلَةُ [el-ḩîlet] (ḩâ’nın kesriyle ki aslı حِوْلَةٌ idi) ve
اَلْحَوِيلُ [el-ḩavîl] (عَوِيلٌ [ʹavîl] vezninde) ve
اَلْمَحَالُ [el-meḩâl] ve
اَلْمَحَالَةُ [el-meḩâlet] (mîm’lerin fethiyle) ve
اَلْإِحْتِيَالُ [el-iḩtiyâl] ve
اَلتَّحَوُّلُ [et-teḩavvul] ve
اَلتَّحَيُّلُ [et-teḩayyul] (تَفَعُّلٌ [tefaʹʹul] veznlerinde) Umûr ve mesâlihin tasarruf ve idâresinde hazâkat ve cevdet-i fikr ü nazar ve kudret maʹnâsınadır ki taklîb-i fikr-i sâ΄ib lâzimesidir. Istılâhımızda “hîle” fend ve mekr ve dubara makâmında istiʹmâli bundan baʹîd değildir, bunun lâzımı gibidir. Mü΄ellif إِحْتِيَالٌ [iḩtiyâl] ile تَحَوُّلٌ [teḩavvul] ve تَحَيُّلٌ [teḩayyul]ü ittirâden mezc eylemiştir. حِيلَةٌ [ḩîlet]in cemʹi حِوَلٌ [ḩivel] gelir, عِنَبٌ [ʹineb] vezninde aslı üzere ve حِيَلٌ [ḩiyel gelir, yine عِنَبٌ [ʹineb] vezninde ve حِيَلَاتٌ [ḩiyelât] gelir, عِنَبَاتٌ [ʹinebât] vezninde; yukâlu: فُلَانٌ ذُو حَوْلٍ وَحَيْلٍ وَحِوَلٍ وَحَوْلَةٍ وَحِيلَةٍ وَحَوِيلٍ وَمَحَالٍ وَمَحَالَةٍ وَاحْتِيَالٍ وَتَحَوُّلٍ وَتَحَيُّلٍ أَيْ ذُو حِذْقٍ وَجَوْدَةِ نَظَرٍ وَقُدْرَةٍ عَلَى التَّصَرُّفِ Ve
حِوَلٌ [ḩivel] (عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) İsmdir, zevâl ve intikâl maʹnâsına; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿لَا يَبْغُونَ عَنْهَا حِوَلًا﴾ Ve
حِوَلُ الدَّهْرِ [ḩivelu’d-dehr] Zamânın tekâlîb ve ʹacâyibine ıtlâk olunur. Ve
حِوَلٌ [ḩivel] Şol hendeğe denir ki ona serâpâ hurmâ ağaçları dikerler.
اَلْمَحَالَةُ [el-meḩâlet] ve
اَلْمُحَالُ [el-muḩâl] (mîm’in zammı ile) حِيلَةٌ [ḩîlet] maʹnâsınadır, Ebû Zeyd rivâyeti üzere ki mezbûr eyitti: مَا لَهُ حِيلَةٌ وَلَا مَحَالَةٌ وَلَا احْتِيَالٌ وَلَا مُحَالٌ derler bir maʹnâya.
اَلْمَحَالُ [el-meḩâl] (mîm’in fethiyle) ve
اَلْمَحَالَةُ [el-meḩâlet] (kezâlik mîm’in fethiyle) Büyük bekredir ki onunla deve kuyudan su çeker. Ve
مَحَالَةٌ [meḩâlet] Arka kemiğine dahi derler, فَقَارَةٌ [feḵâret] maʹnâsına.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı