bereket ~ بَرَكَةٌ

Kamus-ı Muhit - بركة maddesi

بَرَكَةٌ [bereket] Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre asl “ب،ر،ك”deve yere çökmek maʹnâsına mevzûʹdur ki dizlerini ve sadrını yere koyup yerleşmekten ʹibârettir. Bu maʹnâdan lüzûm ve sübût maʹnâsı iʹtibâr olundu: بُرُوكُ دَابَّةٍ ve اِبْتِرَاكٌ فِي الْحَرْبِ ve بِرْكَةُ الْمَاءِ Ve bir şeye hayr-ı ilâhînin sübûtune ıtlâkı ve ondan ziyâde nemâ΄ maʹnâsı ve saʹâdet maʹnâsı münşaʹib olmuştur. İntehâ. Ve

بَرَكَةٌ [bereket] Saʹâdet maʹnâsınadır; yukâlu: هُوَ أَهْلُ الْبَرَكَةِ أَيِ السَّعَادَةِ Ve

بَرَكَةٌ [Bereket] Esâmîdendir: Bereket el-Mucâşiʹ tâbiʹîndendir.

اَلْبُرْكَةُ [el-burket] (غُرْفَةٌ [ġurfet] vezninde) Bir gûne su kuşuna denir ki sagîr ve ebyaz olur, Türkîde martı kuşu dedikleridir; cemʹi بُرَكٌ [burek]tir, صُرَدٌ [ṡurad] vezninde ve أَبْرَاكٌ [ebrâk]tır, أَصْحَابٌ [aṡḩâb] gibi ve بُرْكَانٌ [burkân]dır, رُغْفَانٌ [ruġfân] vezninde; bâ’nın kesriyle de câ΄izdir. Ve

بُرْكَةٌ [burket] Kurbağaya denir; cemʹi بُرَكٌ [burek]tir. Ve diyet veحَمَالَةٌ [ḩamâlet] maʹnâsınadır, ʹalâ-kavlin diyeti mütehammil olup edâsına saʹy eden kimselere denir. Ve eşrâf ve aʹyân gürûhuna denir; tekûlu: أَتَيْتُهُ وَعِنْدَهُ بُرْكَةٌ أَيْ جَمَاعَةٌ مِنَ الْأَشْرَافِ Ve değirmencinin aldığı değirmen hakkına denir, avuç unu taʹbîr olunur. Ve diyet talebinde olan cemâʹate denir; bunda bâ’nın herâkat-ı selâsıyla da câ΄izdir. Ve

بُرْكَةُ اَلْأُرْدُنِيُّ [Burketu’l-Urduniyy] Muhaddistir, Mekḩûl’den rivâyet eylemiştir.

اَلْبِرْكَةُ [el-birket] (bâ’nın kesriyle) Bu dahi göğüse denir, صَدْرٌ [ṡadr] maʹnâsına. Ve çökmüş nâkanın çöktüğü yerde sütünün idrâr eylemesine denir ki sâhibi onu gördükte kaldırıp sağar; yukâlu: دَنَا وَقْتُ بِرْكَةِ النَّاقَةِ وَهِيَ أَنْ تَدِرَّ لَبَنَهَا وَهِيَ بَارِكَةٌ فَيُقِيمَهَا وَيَحْلُبَهَاVe devenin göğsünün yere gelen derisine denir yâhûd bunda بَرْكٌ [berk] lafzının ki bâ’nın fethiyledir cemʹidir, حِلْيَةٌ [ḩilyet] ve حَلْيٌ [ḩaly] gibi. Burada teşvîş vardır, zîrâ mü΄ellif حَلْيٌ [ḩaly] mâddesinde حَلْيٌ [ḩaly] ki ḩâ’nın fethi ve lâm’ın sükûnuyladır, cemʹi حُلِيٌّ [ḩuliyy] gelir, دَلْوٌ [delv] ve دُلِيٌّ [duliyy] gibi yâhûd حَلْيٌ [ḩaly] cemʹdir, müfredi حَلْيَةٌ [ḩalyet]tir, ظَبْيَةٌ [żabyet] gibi ve حِلْيَةٌ [ḩilyet] ki ḩâ’nın kesriyledir, cemʹi حِلًى [ḩilâ] gelir, ḩâ’nın kesri ve elifin kasrıyla ve حُلًى [ḩulâ] gelir, ḩâ’nın zammıyla diye tansîs eylemekle burada اَلْبِرْكَةُ أَوْ جَمْعُ الْبَرْكِ كَحِلْيَةٍ وَحَلْيٍkavli mülâyim değildir, gâlibâ ʹibâre أَوْ مُفْرَدُ الْبَرْكِ ʹunvânıyla iken kalem-i nâsihten أَوْ جَمْعُ ʹunvânıyla vâkiʹ olmuştur, fe’lyuharrer. Ve ʹalâ-kavlin بَرْكٌ [berk] bâ’nın fethiyle insânın göğsüne ve بِرْكَةٌ [birket] sâ΄ir hayvânın göğsüne denir yâhûd بَرْكٌ [berk] göğüsün iç yüzüne denir ve بِرْكَةٌ [birket] taşra yüzüne denir. Ve

بِرْكَةٌ [birket] Havuza denir, بِرْكٌ [birk] gibi; cemʹi بِرَكٌ [birek] gelir, عِنَبٌ [ʹineb] vezninde. Ve

بِرْكَةٌ [birket] Binâ-i nevʹ olur, deve bir gûne çökmek maʹnâsına; yukâlu: مَا أَحْسَنَ بِرْكَةَ هَذَا الْبَعِيرِ أَيْ نَوْعٌ مِنَ الْبُرُوكِ Ve sağmal koyuna denir; tesniyesi بِرْكَتَانِ [birketân] ve cemʹi بِرْكَاتٌ [birkât]tır; yukâlu: لَهُ بِرْكَةٌ أَيْ شَاةٌ حَلُوبَةٌ Ve

بِرْكَةٌ [birket] Su irkilip göllendiği yere denir. Hâlen tarîk-i Ḩicâz’da بُرْكَة [burket]ler ki bâ’nın zammıyladır, ondan muharreftir. Ve sabâh vakti sağılan sütten bir sağımlığa denir; bunda bâ’nın fethiyle de câ΄izdir. Ve bir türlü kumâş-ı Yemenî ismidir.

Vankulu Lugatı - بركة maddesi

اَلْبِرْكَةُ [el-birket] (bâ’nın kesri ve râ’nın sükûnuyla) Kezâlik göğüs maʹnâsınadır; tâ’nın duhûlü katında bâ’yı meksûr ederler. Ve

بِرْكَةٌ [birket] Bir türlü çökmeğe dahi derler; yukâlu: مَا أَحْسَنَ بِرْكَةَ هَذِهِ النَّاقَةِ Binâ-i nevʹ olur, رِكْبَةٌ [rikbet] ile جِلْسَةٌ [cilset] gibi. Ve

بِرْكَةٌ [birket] Havza dahi derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı