اَلْجِرْفُ [el-cirf] (cîm’in kesriyle) Ağızda avurdun iç yüzüne denir. Ve sel suyu uğramaz olan yere denir; bunda cîm’in zammıyla da câ΄izdir.
اَلْجُرُفُ [el-curuf] (zammeteynle) Bu dahi yar taʹbîr ettikleri yere denir. Cemʹi جِرَفَةً [cirefet]tir, عِنَبَةٌ [ʹinebet] vezninde ve جِحَرَةٌ [ciḩaret] vezninde.
اَلْجَرْفُ [el-cerf] (cîm’in fethiyle) ve
اَلْجَرْفَةُ [el-cerfet] (hâ’yla) Bir nesnenin mecmûʹunu süpürüp götürmek, ʹalâ-kavlin bir nesneden çoğunu almak maʹnâsınadır; yukâlu: جَرَفَهُ جَرْفًا وَجَرْفَةً مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا ذَهَبَ بِهِ أَوْ أَخَذَهُ أَخْذًا كَثِيرًا Ve çamur ve kar makûlesini sıyırıp kürümek maʹnâsınadır; yukâlu: جَرَفَ الطِّينَ إِذَا كَسَحَهُ Ve
جَرْفٌ [cerf] Sâmit ve nâtık mâla ıtlâk olunur; yukâlu: لَهُ جَرْفٌ لاَ يَفِي بِحِسَابِهِ حَرْفٌ وَهُوَ الْمَالُ مِنَ الصَّامِتِ وَالنَّاطِقِ Ve ucuzluk, bolluk, hısb ve rehâ maʹnâsınadır. Ve birbirine sarmaşmış otluğa ve çayırlığa denir. Ve حَمَاطٌ [ḩamâṯ] dedikleri incirin kurusuna denir, ʹalâ-kavlin أَفَانَى [efânâ] dedikleri nebâtın kurusuna denir. Ve أُفَانَى [efânâ] سَكَارَى [sekârâ] veznindedir. Ve
جَرْفٌ [cerf] Levni yâhûd endâmı muhtelif alaca nesneye denir; yukâlu: عُودٌ جَرْفٌ وَقِدْحٌ جَرْفٌ أَيْ مُخْتَلِفٌ
اَلْجَرَفُ [el-ceref] (cîm’in ve râ’nın fethiyle) Ve Ḵâmûs’ta cîm mazmûm olup râ sâkin olmasın dahi câ΄iz görmüş. Ve bu bir ʹalâmettir ki deve uyluğu üzerinde ederler, bir mikdâr derisin soyup kesip ayırmakla, nitekim bu makûle ʹalâmeti devenin burnu üzerinde etseler قُرْمَةٌ [ḵurmet] derler ḵâf’ın zammı ve râ’nın sükûnuyla.
اَلْجُرْفُ [el-curf] (cîm’in zammı ve râ’nın sükûnuyla) ve
اَلْجُرُفُ [el-curuf] (zammeteynle) عُسْرٌ [ʹusr]le عُسُرٌ [ʹusur] gibi, şol nesnedir ki onu sel biçmiş ve sel kazmış ola. Ve minhu kavluhu taʹâlâ ﴿عَلٰى شَفَا جُرُفٍ هَارٍ﴾ (التوبة، 109) Ve شَفَا [şefâ] kenâr maʹnâsınadır. Ve هَارٌ [hâr] yakalayıcı maʹnâsınadır.
اَلْجَرْفُ [el-cerf] (cîm’in fethi ve râ’nın sükûnuyla) Bir nesneyi ahz-ı kesîr ile ahz etmek; tekûlu: جَرَفْتُ الشَّيْءَ أَجْرُفُهُ جَرْفًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ إِذَا ذَهَبْتَ بِهِ كُلَّهُ أَوْ جُلَّهُ Ve جُلٌّ [cull] bir nesnenin ekserine derler. Ve
جَرْفٌ [cerf] Balçık kürümeğe dahi derler; tekûlu: جَرَفْتُ الطِّينَ إِذَا كَسَحْتَهُ Ve كَسْحٌ [kesḩ] süpürmeğe derler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı