ḩurum ~ حُرُمٌ

Kamus-ı Muhit - حرم maddesi

اَلْحَرَمُ [el-ḩarem] (fethateynle) ve

اَلْحَرَامُ [el-ḩarâm] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) Bu dahi bir nesne bir kimseden memnûʹ olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَرِمَتِ الصَّلَاةُ عَلَى الْحَائِضِ وَحَرِمَ السَّحُورُ عَلَى الصَّائِمِ حَرَمًا وَحَرَامًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا امْتَنَعَ فِعْلَهَا Ve

حَرَمٌ [Ḩarem] (fethateynle) Mutlak zikr olundukta murâd Ḩarem-i Mekke-i mükerreme’dir ki haremullâh ve harem-i Resûlullâh’tır, ʹaleyhi’s-salâtu ve’s-selâmdır. Ve bu حِلٌّ [ḩill] mukâbilidir ki mevâziʹ-i maʹrûfe-i muhaddedenin hâricî حِلٌّ [ḩill] ve dâhili حَرَمٌ [ḩarem]dir, niçe efʹâl onda memnûʹ ve mahzûrdur. Ve ona مُحَرَّمٌ [muḩarrem] dahi ıtlâk olunur. Ve tesniye sîgasıyla حَرَمَانِ [Ḩaremân] Mekke-i mükerreme ile Medîne-i münevvere’ye ıtlâk olunur. Ve حَرَمٌ [ḩarem] lafzının cemʹi أَحْرَامٌ [aḩrâm]dır. Ve حَرَمُ الرَّجُلِ [ḩaremu’r-recul] حَرِيمٌ [ḩarîm] maʹnâsınadır; ke-mâ se-yuzkeru. Ve

حَرَمٌ [ḩarem] Masdar olur; bir adam kumar oyununda hemîşe maglûb olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَرِمَ فُلَانٌ حَرَمًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا قُمِرَ وَلَمْ يَقْمُرْ هُوَ Ve önegülük ve yanazlık eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَرِمَ فِيهِ إِذَا لَجَّ وَمَحَكَ Ve Ebu’l-Ḩarem muhaddisînden bir cemâʹattir.

اَلْحُرْمُ [el-ḩurm] (ḩâ’nın zammıyla) ve

اَلْحَرَامُ [el-ḩarâm] (سَحَابٌ [seḩâb] vezninde) Bir nesne bir kimse üzere memnûʹ olmak maʹnâsınadır ki murâd teshîr-i ilâhî yâhûd menʹ-i kahrî ile ʹan-asl memnûʹ olmaktır; yukâlu: حَرُمَ الشَّيْءُ عَلَيْهِ حُرْمًا وَحَرَامًا مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ إِذَا كَانَ مَمْنُوعًا Mü΄ellifin Baṡâ΄ir’de beyânına göre asl حَرَامٌ [ḩarâm] ki memnûʹun minh olan nesneden ʹibârettir, yâ teshîr-i ilâhî ile olur yâhûd menʹ-i kahrî ile yâhûd min-ciheti’l-ʹakl yâhûd min-ciheti’ş-şerʹ olur yâhûd emr ve maslahatın mürtesem olduğu cihetinden olur. İşbu Ḵâmûs’ta bu mahalde îrâd eylediği misâller zâhiren maʹnâ-yı vâhid kıyâs olunmakla tekrâr vehm olunur, lâkin zikr olunanın hurmeti vech-i mezkûr üzeredir ve misâl-i âtînin hurmeti ʹârızîdir. Pes bu iki حَرَامٌ [ḩarâm]ın beyninde fark-ı fârık vardır. İntehâ. Ve yukâlu: حَرُمَتِ الصَّلَاةُ عَلَى الْمَرْأَةِ أَيِ الْحَائِضِ وَكَذَا السَّحُورُ عَلَى الصَّائِمِ حُرْمًا وَحُرُمًا بِضَمَّتَيْنِ مِنَ الْبَابِ الْخَامِسِ إِذَا امْتَنَعَ فِعْلَهَا Ve

حُرْمٌ [ḩurm] İhrâm bi’l-hacc maʹnâsına ismdir; حِلٌّ [ḩill] mukâbilidir. Kâle’ş-şârih ve minhu’l-hadîsu: Kâlet ʹÂ΄işe radıyallâhu ʹanhâ: “كُنْتُ أُطَيِّبُ النَّبِيَّ عَلَيْهِ السَّلَامُ لِحِلِّهِ وَحُرْمِهِ” أَيْ وَعِنْدَ إِحْرَامِهِ

Vankulu Lugatı - حرم maddesi

اَلْحُرُمُ [el-ḩurum] (zammeteynle) Cemʹi, قَذَالٌ [ḵažâl]le قُذُلٌ [ḵužul] gibi. Ve قَذَالٌ [ḵažâl] başın ardına derler, kafâ maʹnâsına. Ve

حُرُمٌ [ḩurum] Şühûr beyninde dört aya dahi derler ki o zü’l-kaʹde ve zü’l-hicce ve muharrem ve recebdir; onların hakkında ثَلَاثَةٌ سَرْدٌ وَوَاحِدٌ فَرْدٌ denmiştir. Ve سَرْدٌ [serd] sîn-i mühmele ile dokunmak ve birbirine ulaşmak maʹnâsınadır. Ve ʹArab tâ΄ifesi zikr olunan aylarda kıtâli helâl görmezlerdi, illâ iki cemâʹat ki onlar Ḣašamp;ʹam cemâʹatiyle Ṯayyi΄ cemâʹatidir, zîrâ onlar zikr olunan aylarda kıtâli helâl görürlerdi.Pes şol kimseler ki mezbûr aylarda kıtâlı te΄hîr ederlerdi “حَرَّمْنَا عَلَيْكُمُ الْقِتَالَ فِي هَذِهِ الشُّهُورِ اِلَّا دِمَاءَ الْمُحِلِّينَ” derlerdi, yaʹnî ʹArab tâ΄ifesi şühûr-ı mezbûrede kıtâli helâl görenlerin katlini helâl görürlerdi hâssaten.

اَلْحَرَمَانِ [el-Ḩaremâni] (fethateynle sîga-i tesniye üzere) Mekke-i müşerrefe ve Medîne-i münevvere. Ve

حَرَمٌ [ḩarem] (fethateynle) Gâh olur, حَرَامٌ [ḩarâm]a ıtlâk olunur. Ve bunun nazîri زَمَنٌ [zemen] ile زَمَانٌ [zamân]dır.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı