Ḵûs ~ قُوسٌ

Kamus-ı Muhit - قوس maddesi

اَلْقُوسُ [el-ḵûs] (ḵâf’ın zammıyla) Râhib savmaʹasına denir. Ve avcı gömeltisine denir. Ve

قُوسْ [ḵûs] Kelb kısmını zecr ve âzâr edecek savttan hikâyedir, mükerreren kûs kûs derler, oş oş yerindedir; çağırınca kus kus derler. Ve

قُوسٌ [Ḵûs] Bir vâdî ismidir.

اَلْقَوْسُ [el-ḵavs] (ḵâf’ın fethi ve vâv’ın sükûnuyla) Maʹlûmdur ki yaya denir. Mü΄ennestir, kalîlen müzekker olur. Musaggarında قُوَيْسَةٌ [ḵuveyset] ve قُوَيْسٌ [ḵuveys] denir. Cemʹi قِسِيٌّ [ḵisiyy] gelir ḵâf’ın kesriyle ve قُسِيٌّ [ḵusiyy] gelir ḵâf’ın zammıyla, ikisi de قُوُوسٌ [ḵuvûs] lafzından maklûbdur ve أَقْوَاسٌ [aḵvâs] ve قِيَاسٌ [ḵiyâs] gelir. Ve

قَوْسٌ [ḵavs] Arşına ve endâzeye denir ذِرَاعٌ [žirâʹ] maʹnâsına, mezrûʹ kendisiyle takdîr ve kıyâs olunduğu için; ve minhu kavluhu taʹâlâ: ﴿فَكَانَ قَابَ قَوْسَيْنِ أَوْ أَدْنَى﴾ أَيْ قَدْرَ قَوْسَيْنِ عَرَبِيَّتَيْنِ أَوْ قَدْرَ ذِرَاعَيْنِ Ve

قَوْسٌ [ḵavs] Kavsaranın ve sepetin dibinde kalan hurmâ bakiyyesine ıtlâk olunur ki cevânibinde kavs şeklinde kalır; yukâlu: مَا فِي الْجُلَّةِ إِلاَّ قَوْسٌ وَهِيَ مَا بَقِيَ مِنَ التَّمْرِ فِي أَسْفَلِهَا Ve felekte bir burcun ismidir ki Ḵavs burcu taʹbîr olunur. Ve

قَوْسٌ [ḵavs] Masdar olur, sebk ve takaddüm eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَاسَهُمْ يَقُوسُهُمْ قَوْسًا إِذَا سَبَقَهُمْ Ve takdîr ve kıyâs eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: قَاسَ الشَّيْءَ بِغَيْرِهِ قَوْسًا إِذَا قَدَّرَهُ عَلَى مِثَالِهِ كَمَا يُقَالُ قَاسَهُ يَقِيسُهُ قَيْسًا

Vankulu Lugatı - قوس maddesi

اَلْقَوْسُ [el-ḵavs] Yay, kemân maʹnâsına, tezkîri ve te΄nîsi câ΄izdir. Ve

قَوْسٌ [ḵavs] Arşına dahi derler, ذِرَاعٌ [žirâʹ] maʹnâsına, مَذْرُوعٌ [mežrûʹ] arşınla kıyâs olduğu için. Ve

قَوْسٌ [Ḵavs] Gökte bir burcun dahi ismidir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı