اَلْمُجَّاعَةُ [el-muccâʹat] (رُمَّانَةٌ [rummânet] vezninde) Lâübâliyâne tavr ile perde-bîrûn harekâta mâ΄il kimseye denir; mîm’in fethiyle de câ΄izdir; yukâlu: رَجُلٌ مُجَّاعَةٌ إِذَا كَانَ يُحِبُّ الْمَجَاعَةَ Ve مَجِيعٌ [mecîʹ] dedikleri zikr olunan yiyeceği çok ekl eden adama denir. Bunda dahi mîm’in fethiyle de câ΄izdir; yukâlu: رَجُلٌ مُجَّاعَةٌ أَيْ كَثِيرُ التَّمَجُّعِ Ve
مُجَّاعَةُ [Muccâʹat] Esmâdandır: Muccâʹat b. Murâre el-Ḩanefî ki ashâbdandır, oğlu Sirâc ve hafîdi Hilâl b. Sirrâc rüvât-ı ehâdîstendir. Ve Muccâʹa b. Siʹr ricâl-i ʹArabdandır.
اَلْجَوْعُ [el-cevʹ] (cîm’in fethiyle) ve
اَلْمَجَاعَةُ [el-mecâʹat] (مَثَابَةٌ [mešamp;âbet] vezninde) Masdarlardır, acıkmak maʹnâsına; yukâlu: جَاعَ الرَّجُلُ يَجُوعُ جَوْعًا وَمَجَاعَةً ضِدُّ شَبِعَ Ve tekûlu’l-ʹArab: “هُوَ مِنِّي عَلَى قَدْرِ مَجَاِع الشَّبْعَانِ” أَيْ عَلَى قَدْرِ مَا يَجُوعُ Yaʹnî “Filân benden şu mertebe baʹîddir ki benim yanımdan onun makarrına bir tok adam varınca kadar acıkır.” Ke-mâ yukâlu: عَلَى قَدْرِ مَعْطَشِ الرَّيَّانِ Ve
جُوعٌ [cûʹ] ve
مَجَاعَةٌ [mecâʹat] Pek ârzû-mend ve müştâk olmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: جَاعَ إِلَيْهِ إِذَا عَطِشَ وَاشْتَاقَ ve mine’l-emsâli: “سِمَنُ كَلْبٍِ بِجُوعِ أَهْلِهِḢ أَيْ بِوُقُوعِ السُّوَافِ أَيِ الْهَلاَكِ فِي الْمَالِ Yaʹnî kelbin semizliği sâhibinin aç kalması sebebiyledir ki murâd sâhibinin devâbb ve mevâşîsine kırgın düşmesiyledir. Bir kimsenin sû-i hâli şahs-ı âherin hüsn-i hâline sebeb oldukta darb olunur. Baʹzılar dediler ki كَلْبٌ [kelb] bir adamın ismidir, şerr ve taʹarruzundan bir kavm havf ve hadşeye tâbiʹ olmakla emniyyet için ondan bir rehn-i muʹteber taleb ettiklerinde hatununu irhân eylemişti. Baʹdehu yine râhat durmayıp mezbûrlara taʹarruz ve câ-be-câ devâbb ve mevâşîlerini nehb ve gasb eylemekten hâlî olmaz idi. Ve merhûnesi olan zevcesini fedâ eylemekle merkûmların yanında kalıp hakkında mesel-i mezbûru îrâd eylediler.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı