اَلْحَسُودُ [el-ḩasûd] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) Vasftır, hased-i cibillîsi olan şahsa denir. Cemʹi حُسُدٌ [ḩusud] gelir zammeteynle.
اَلْحَسَدُ [el-ḩased] (fethateynle) ve
اَلْحُسُودُ [el-ḩusûd] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) ve
اَلْحَسَادَةُ [el-ḩasâdet] (سَحَابَةٌ [seḩâbet] vezninde) Bir fâdıl ve mütenaʹʹim adamın niʹmeti ve fazîleti kendisine mütehavvil olmasını yâhûd ondan zâ΄il ve meslûb olmasını temennî eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَسَدَهُ الشَّيْءَ وَحَسَدَ عَلَيْهِ حَسَدًا وَحُسُودًا وَحَسَادَةً مِنَ الْبَابِ الثَّانِي وَالْأَوَّلِ إِذَا تَمَنَّى أَنْ تَتَحَوَّلَ إِلَيْهِ نِعْمَتُهُ وَفَضِيلَتُهُ أَوْ يُسْلَبَهُمَا Şârih der ki gıbta ile farkı bu cihettendir, zîrâ غِبْطَةٌ [ġibṯat] bir adamın nâ΄il olduğu niʹmetin misli kendide dahi olmağı temennî eylemektir, yine o adamda o niʹmet ber-karâr olmak üzere. Ehl-i ʹazîmet bunu da mahzûrâttan ʹadd ederler. Ve غِبْطَةٌ [ġibṯat]a hased ıtlâkı ʹörf-i evvelde şâyiʹ idi. Hattâ mü΄ellif غِبْطَةٌ [ġibṯat]ı حَسَدٌ [ḩased] ile de tefsîr eylemiştir. İntehâ. Ve tekûlu: حَسَدَنِيَ اللهُ إِنْ كُنْتُ أَحْسُدُكَ أَيْ عَاقَبَنِي عَلَى الْحَسَدِ Pes cezâ-i hased hased ile tesmiye olunmuştur, niteki cezâ-i seyyi΄e ile müsemmâdır.
اَلْحُسُودُ [el-ḩusûd] (zammeteynle) Haset etmek; yukâlu: حَسَدَهُ يَحْسُدُهُ حُسُودًا مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ Aḣfeş eyitti: يَحْسِدُهُ denmek dahi câ΄izdir bâb-ı sânîden, bu takdîrce masdarı حَسَدٌ [ḩased] gelir fethateynle, nitekim mürûr etti.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı