اَلْحَفَزُ [el-ḩafez] (fethateynle) Gâyet-i vakt ve ecel ve emed maʹnâsınadır; tekûlu: جَعَلْتُ بَيْنِي وَبَيْنَ فُلاَنٍ حَفَزًا أَيْ أَمَدًا وَأَجَلاً
اَلْحَفْزُ [el-ḩafz] (ḩâ’nın fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Bir adamı ensesinden kakıvermek maʹnâsınadır; yukâlu: حَفَزَهُ حَفْزًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي إِذَا دَفَعَهُ مِنْ خَلْفِهِ Ve mızrakla dürtmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَفَزَهُ بِالرُّمْحِ إِذَا طَعَنَهُ Ve bir adamı bir işe hass ve taʹcîl ile yerinden tahrîk ve izʹâc eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَفَزَهُ عَنِ الْأَمْرِ إِذَا أَعْجَلَهُ وَأَزْعَجَهُ Kâle’ş-şârih ve minhu hadîsu Ebî Bekre radıyallâhu ʹanhu: ḣأَنَّهُ دَبَّ إِلَى الصَّفِّ رَاكِعًا وَقَدْ حَفَزَهُ النَّفَسُḢ أَيْ أَعْجَلَهُ Ve sevk eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَفَزَ اللَّيْلُ النَّهَارَ إِذَا سَاقَهُ Ve cimâʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَفَزَ الْمَرْأَةَ إِذَا جَامَعَهَا
اَلْحَفْزُ [el-ḩafz] (ḩâ’nın fethi ve fâ’nın sükûnuyla) Bir kimseyi ardından dürtmek; yukâlu: حَفَزَهُ مِنْ خَلْفِهِ يَحْفِزُهُ حَفْزًا مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve sevk etmek maʹnâsına da gelir; yukâlu: اَللَّيْلُ يَحْفِزُ النَّهَارَ أَيْ يَسُوقُهُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı