el-ḩummer ~ اَلْحُمَّرُ

Kamus-ı Muhit - الحمر maddesi

اَلْحِمِرُّ [el-ḩimirr] (فِلِزٌّ [filizz] vezninde) Şol yağmura denir ki gâyet-i şiddetinden yerin yüzünü sıyırıp soya; yukâlu: غَيْثٌ حِمِرٌّ إِذَا كَانَ يَقْشِرُ الْأَرْضَ Ve yaz mevsiminin pek saht ve şedîd olan ısısına denir. Ve pek şirrîr olan kimseye denir.

اَلْحَمَرُ [el-ḩamer] (fethateynle) At kısmı arpayı çok yemekle arpalamak, ʹalâ-kavlin ağızının râyihası bozulmak maʹnâsınadır; tohme olmaktan neş΄et eder; yukâlu: حَمِرَ الْفَرَسُ حَمَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا سَنِقَ مِنْ أَكْلِ الشَّعِيرِ أَوْ تَغَيَّرَتْ رَائِحَتُهُ فِيهِ Ve bir adam ifrât-ı gazabdan pür-âteş olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَمِرَ الرَّجُلُ إِذَا تَحَرَّقَ غَضَبًا Ve davar beslenip gereği gibi tavlanmak sebebiyle eşek gibi belîd ve künd-pây olmak maʹnâsınadır; yukâlu: حَمِرَتِ الدَّابَّةُ إِذَا صَارَتْ مِنَ السِّمَنِ كَالْحِمَارِ بَلاَدَةً

اَلْحَمْرُ [el-ḩamr] (ḩâ’nın fethi ve mîm’in sükûnuyla) Kayışın yüzünü sıyırıp tirşe eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَرَ السَّيْرَ حَمْرًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ إِذَا سَحَا قِشْرَهُ Ve mezbûhun derisini yüzmek maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَرَ الشَّاةَ إِذَا سَلَخَهَا Ve baş tırâş eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: حَمَرَ الرَّأْسَ إِذَا حَلَقَهُ

اَلْحُمَرُ [el-ḩumer] (صُرَدٌ [ṡurad] vezninde) Temr-i hindîye denir. Ve bir kuşun ismidir ki حُمَّرٌ [ḩummer] dahi denir, mîm’in teşdîdiyle, Türkîde kaya kuşu dedikleridir, başı ve burnu kızıl olur. Müfredleri حُمَرَةٌ [ḩumeret] ve حُمَّرَةٌ [ḩummeret]tir hâ’yla.

Vankulu Lugatı - الحمر maddesi

اَلْحُمَّرُ [el-ḩummer] (ḩâ’nın zammı ve mîm’in fethi ve teşdîdiyle) Bir başı kırmızı kuşçağızdır ki ona kaya kuşu derler, serçeye şebîhtir.

اَلْحِمِرُّ [el-ḩimirr] (ḩâ’nın ve mîm’in kesri ve râ’nın teşdîdiyle) Şol yağmura derler ki yer yüzünü koparıp suya gayet-i şiddetinden.

اَلْحَمَرُ [el-ḩamer] (fethateynle) Atın ağzı yaramaz râyiha bağlamak, arpayı çok yiyip tohme olmadan; yukâlu: حَمِرَ الْبِرْذَوْنُ يَحْمَرُ حَمَرًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَصَابَ لَهُ سَنَقٌ مِنَ الشَّعِيرِ فَيُنْتِنُ فَاهُ Ve سَنَقٌ [senaḵ] sîn-i mühmele ile ve nûn’la tohme olmaktır. Ve بِرْذَوْنٌ [birževn] bâ’nın kesri ve žâl’ın fethiyle bâr-gîr maʹnâsınadır.

اَلْحَمْرُ [el-ḩamr] (ḩâ’nın fethi ve mîm’in sükûnuyla) Kayışın yüzin soymak. Ve Yaʹḵûb eyitti: حَمْرٌ [ḩamr] kayışın bâtının soyup yağlayıp onunla bir nesne dikmektir, tâ ki sühûletle dikile. Ve

حَمْرٌ [ḩamr] Kezâlik koyunun derisin çıkarmağa derler; yukâlu: حَمَرَ شَاتَهُ يَحْمُرُهَا إِذَا نَتَقَهَا Ve نَتْقٌ [netḵ] nûn’un fethi ve tâ’nın sükûnu ile koyunun derisin çıkarmaktır.

اَلْحُمَرُ [el-ḩumer] ve

اَلْحُمَرَةُ [el-ḩumeret] (ḩâ’nın zammı ve mîm’in fethi ve tahfîfiyle) Bi-maʹnâhumâ.

اَلْحَمِيرُ [el-ḩamîr] (ḩâ’nın fethi ve mîm’in kesri ve meddiyle) ve

اَلْحَمِيرَةُ [el-ḩamîret] Şol ak kayışa derler ki üzeri soyulmuştur, onunla eyerlerin eğrimin berkitirler. Ve

اَلْحُمْرُ [el-ḩumr] (ḩâ’nın zammı ve mîm’in sükûnuyla) ve

اَلْحُمُرُ [el-ḩumur] (zammeteynle) ve

اَلْحُمُرَاتُ [el-ḩumurât] (kezâlik zammeteynle) ve

اَلْأَحْمِرَةُ [el-aḩmiret] (hemzenin fethi ve ḩâ’nın sükûnu ve mîm’in kesriyle) Bu cümlesi حِمَارٌ [ḩimâr]ın cemʹidir.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı