el-ḣirṯ ~ اَلْخِرْطُ

Kamus-ı Muhit - الخرط maddesi

اَلْخِرْطُ [el-ḣirṯ] (ḣâ’nın kesriyle) Şol süte denir ki zikr olunan خَرَطٌ [ḣaraṯ] ʹilletine uğramış ola. Ve erkek kekliğe denir.

اَلْخَرَطُ [el-ḣaraṯ] (fethateynle) Koyun yâhûd nâka pek sütlü olmakla memesine nazar isâbet eylediğinden yâhûd nem-nâk yerde yattığından sütü pâre pâre uyuşuk olarak çıkmak yâhûd ʹillettten nâşî sütüyle berâber sarı su çıkar olmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرِطَتِ الشَّاةُ أَوِ النَّاقَةُ خَرَطًا مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَصَابَتْ ضَرْعَهَا الْعَيْنُ أَوْ رَبَضَتِ الشَّاةُ وَبَرَكَتِ النَّاقَةُ عَلَى نَدًى فَخَرَجَ اللَّبَنُ مُنْعَقِدًا أَوْ مَعَهُ مَاءٌ أَصْفَرُ

اَلْخَرْطُ [el-ḣarṯ] (فَرْطٌ [farṯ] vezninde) El ile ağacın dallarından yaprak sıyırmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَطَ الشَّجَرَ خَرْطًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا انْتَزَعَ الْوَرَقَ مِنْهُ اجْتِذَابًا Ve kesilmiş ağacın ve dalın kabuğunu soyup düzeltmek maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَطَ الْعُودَ إِذَا قَشَرَهُ وَسَوَّاهُ Ve bir nesneyi salıvermek maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَطَ الْإِبِلَ فِي الْمَرْعَى وَخَرَطَ الدَّلْوَ فِي الْبِئْرِ إِذَا أَرْسَلَهُمَا Ve minhu kavlu ʹÖmer radıyallâhu ʹanhu lemmâ re΄â meniyyen fî sevbihi: “قَدْ خُرِطَ عَلَيْنَا الْإِحْتِلاَمُḢ عَلَى بِنَاءِ الْمَجْهُولِ أَيْ أُرْسِلَ Ve cimâʹ eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَطَ جَارِيَتَهُ إِذَا نَكَحَهَا Ve üzüm salkımını birden ağza alıp çöpünde olan dâneleri yekpâre sıyırmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَطَ الْعُنْقُودَ إِذَا وَضَعَهُ فِي فِيهِ وَأَخْرَجَ عُمْشُوشَهُ عَارِيًا Ve zartalamak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَطَ بِاسْتِهِ إِذَا حَبَقَ Ve müshil dârû ishâl eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَطَ الدَّوَاءُ فُلاَنًا إِذَا أَمْشَاهُ Ve şikârî kuşu şikâra salmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَطَ الْبَازِيَ إِذَا أَرْسَلَهُ Ve bir kimse nâsa taʹarruz ve ezâ eylemek bâbında kölesine destûr verip müseyyeb kılmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَطَ فُلاَنٌ عَبْدَهُ عَلَى النَّاسِ إِذَا أَذِنَ لَهُ فِي أَذَاهُمْ Ve tâze çayır ve yonca makûlesi davarın yüreğini sürmek maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَطَ الرُّطْبُ الْبَعِيرَ إِذَا سَلَّحَهُ Ve davar خَرُوطٌ [ḣarûṯ] olmak maʹnâsınadır; yukâlu: خَرَطَتِ الدَّابَّةُ إِذَا صَارَتْ خَرُوطًا

Vankulu Lugatı - الخرط maddesi

اَلْخَرَطُ [el-ḣaraṯ] (fethateynle) Şol marazdır ki memeye ʹârız olup keriş pâreleri gibi uyuşmuş sütler çıkar.

اَلْخَرْطُ [el-ḣarṯ] (ḣâ’nın fethi ve râ’nın sükûnuyla) Ağacın kabın soymak; yukâlu: خَرَطْتُ الْعُودَ أَخْرُطُهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَأَخْرِطُهُ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي Ve

خَرْطٌ [ḣarṯ] Yaprak sıyırmağa dahi derler; tekûlu: خَرَطْتُ الْوَرَقَ إِذَا حَتَتَّهُ Ve حَتٌّ [ḩatt] ḩâ-i mühmele ve tâ-i müsennâtla ağaç yaprağın eliyle sıyırmağa derler, aʹlâsından tutup âhirine varınca. Ve fi’l-meseli: “دُونَهُ خَرْطُ الْقَتَادِ” Bu mesel gâyet-i mâ-fi’l-bâb budur, bundan ötesi müşkildir, mahallinde istiʹmâl olunur. Ve قَتَادٌ [ḵatâd] ḵâf’ın fethiyle dikene derler. Ve

خَرْطٌ [ḣarṯ] Müshil olan devâ bir kimseyi ishâl etmeğe de derler; yukâlu: خَرَطَهُ الدَّوَاءُ إِذَا أَمْشَاهُ Ve

خَرْطٌ [ḣarṯ] Demiri uzatmağa dahi derler; yukâlu: خَرَتُّ الْحَدِيدَ إِذَا طَوَّلْتَهُ كَالْعَمُودِ

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı