اَلدَّخْنُ [ed-daḣn] (dâl’ın fethiyle) ve
اَلدُّخُونُ [ed-duḣûn] (قُعُودٌ [ḵuʹûd] vezninde) Âteş tütmek maʹnâsınadır; yukâlu: دَخَنَتِ النَّارُ دَخْنًا وَدُخُونًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ وَالْأَوَّلِ إِذَا ارْتَفَعَ دُخَانُهَا Ve
دُخُونٌ [duḣûn] Havâya toz ağmak maʹnâsına müstaʹmeldir; yukâlu: دَخَنَ الْغُبَارُ دُخُونًا إِذَا سَطَعَ
اَلدُّخْنُ [ed-duḣn] (dâl’ın zammı ve ḣâ-yı muʹcemenin sükûnuyla) Habb-ı جَاوَرْسٌ [câvers] ismidir ki karaca darı ve sûret darısı dedikleri hurde darıya denir. Baʹzı diyârda ona cîm-i mazmûme ile cuvaz darı taʹbîr ederler, ʹalâ-kavlin ondan hurde ve emles bir gûne galledir; bârid ve yâbis ve kâbızdır.
اَلدُّخَانُ [ed-duḣân] (غُرَابٌ [ġurâb] vezninde) ve
اَلدَّخَنُ [ed-deḣan] (جَبَلٌ [cebel] vezninde) ve
اَلدُّخَّانُ [ed-duḣḣân] (رُمَّانٌ [rummân] vezninde) Tütüne denir, عُثَانٌ [ʹušamp;ân] maʹnâsına; cemʹi أَدْخِنَةٌ [edḣinet] ve دَوَاخِنُ [devâḣin] ve دَوَاخِينُ [devâḣîn] gelir.
اَلدَّخِنُ [ed-deḣin] (dâl’ın fethi ve ḣâ’nın kesriyle) Fâsid olan nesne; yukâlu: رَجُلٌ دَخِنُ الْخُلُقِ أَيْ سَيِّءُ الْخُلُقِ
اَلدَّخْنُ [ed-daḣn] (dâl’ın fethi ve ḣâ’nın sükûnuyla) Âteş tütmek; tekûlu: دَخَنَتِ النَّارُ تَدْخُنُ وَتَدْخَنُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا ارْتَفَعَ دُخَانُهَا
اَلدُّخْنُ [ed-duḣn] (dâl’ın zammı ve ḣâ’nın sükûnuyla) Darı ki hubûbât kısmındandır, جَاوَرْسٌ [câvers] maʹnâsına.
اَلدَّخَنُ [ed-deḣan] (fethateynle) Kezâlik دُخَانٌ [duḣân] maʹnâsınadır; ve minhu kavluhum: هُدْنَةٌ عَلَى دَخَنٍ Yaʹnî bu bir sükûndur ki gıll üzeredir, musâlaha ve musâfât üzere değildir. Ve
دَخَنٌ [deḣan] Kezâlik levn boz olup karaya mâ΄il olmağa dahi derler. Ve
دَخَنٌ [deḣan] Âteş fâsid olmağın tütmeğe dahi derler; yukâlu: دَخِنَتِ النَّارُ مِنَ الْبَابِ الرَّابِعِ إِذَا أَلْقَيْتَ عَلَيْهَا حَطَبًا وَأَفْسَدْتَهَا حَتَّى يَهِيجَ لِذَلِكَ دُخَانٌ Ve taʹâmı tütün çalmağa dahi derler; yukâlu: دَخِنَ الطَّبِيخُ إِذَا تَدَخَّنَتِ الْقِدْرُ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı