اَلدِّعْسُ [ed-diʹs] (dâl’ın kesriyle) Pamuğa denir. Ve دِعْصٌ [diʹṡ] lafzında lügattir ki değirmi kum yığınına denir.
اَلدَّعْسُ [ed-daʹs] (dâl’ın fethi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Bir kaba haşviyyât tepip doldurmak maʹnâsınadır, yastık ve çuval ve garâr makûlesine pamuk ve yün ve kıtık makûlesini doldurmak gibi; yukâlu: دَعَسَ الْوِعَاءَ دَعْسًا مِنَ الْبَابِ الثَّالِثِ إِذَا حَشَاهُ Vanḵulu merhûm حَشْوٌ kelimesini musahhaf vehm eylemiştir. Ve
دَعْسٌ [daʹs] Bir nesneyi şiddetle basıp çiğnemek maʹnâsınadır; yukâlu: دَعَسَهُ إِذَا وَطِئَهُ Ve دَحْسٌ [daḩs] maʹnâsınadır ki kassâb koyunu yüzerken elini deri ile gövdenin aralığına sokmaktan ʹibârettir; yukâlu: دَعَسَ الْقَصَّابُ بِمَعْنَى دَحَسَ Ve
دَعْسٌ [daʹs] İze ıtlâk olunur; tesmiye bi’l-masdardır, وَطْءٌ [vaṯ΄] maʹnâsındandır; tekûlu: مَشَيْتُ فِي دَعْسِهِ أَيْ أَثَرِهِ Ve mızrak sançmak maʹnâsınadır; yukâlu: دَعَسَهُ بِالرُّمْحِ إِذَا طَعَنَهُ Ve
دَعْسٌ [daʹs] Şol yola ıtlâk olunur ki onda yolcular pek çok gitmekle izler ola; yukâlu: طَرِيقٌ دَعْسٌ أَيْ كَثِيرُ الْآثَارِ
اَلدَّعَسُ [ed-deʹas] (fethateynle) Eser maʹnâsınadır; yukâlu: رَأَيْتُ طَرِيقًا دَعَسًا أَيْ كَثِيرَ الْآثَارِ
اَلدَّعْسُ [ed-daʹs] (dâl’ın fehi ve ʹayn’ın sükûnuyla) Dürtmek, taʹn maʹnâsına. Ve gâh olur bununla cimâʹdan kinâyet kılarlar. Ve
دَعْسٌ [daʹs] Bir nesneyi incitmeğe dahi derler; tekûlu: دَعَسْتُ الْوِعَاءَ إِذَا حَسَوْتَهُ Ve حَسْوٌ [ḩasv] ḩâ-i mühmele ve sîn-i mühmele ile bir nesneyi şey΄en fe-şey΄en içmektir.
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı