es-sumṯ ~ اَلسُّمْطُ

Kamus-ı Muhit - السمط maddesi

اَلسُّمْطُ [es-sumṯ] (sîn’in zammıyla) Yünden mensûc bir gûne sevbe denir.

اَلسُّمُطُ [es-sumuṯ] (zammeteynle) ve

اَلْأَسْمَاطُ [el-esmâṯ] (hemzenin fethiyle) Aslâ dâg ve damga basılmamış nâkaya denir; yukâlu: نَاقَةٌ سُمُطٌ وَأَسْمَاطٌ أَيْ بِلاَ سِمَةٍ Ve yalın kat olup parçası ve yaması olmayan ayakkabına denir ki سَمِيطٌ [semîṯ] dahi denir. Ve bunlar بُرْمَةُ أَعْشَارٍ kabîlindendir; yukâlu: نَعْلٌ سُمُطٌ وَسَمِيطٌ وَأَسْمَاطٌ أَيْ لاَ رُقْعَةَ فِيهَا يَعْنِي مِنْ طَاقٍ وَاحِدٍ لاَ رُقْعَةَ فِيهِ Kezâlik bir kattan olan ayak donuna denir; yukâlu: سَرَاوِيلُ أَسْمَاطٌ أَيْ غَيْرُ مَحْشُوَّةٍ وَهُوَ أَنْ تَكُونَ طَاقًا وَاحِدًا

اَلسَّمْطُ [es-semṯ] (sîn’in fethi ve mîm’in sükûnuyla) Boğazlanmış oğlağı ve kuzuyu biryân eylemek için ıssı suda haşlayıp tüyünü yolmak maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَطَ الْجَدْيَ سَمْطًا مِنَ الْبَابِ اْلأَوَّلِ وَالثَّانِي إِذَا نَتَفَ صُوفَهُ بِالْمَاءِ الْحَارِّ Ve bir nesneyi asakoymak maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَطَهُ إِذَا عَلَّقَهُ Ve bıçak makûlesini bilemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَطَ السِّكِّينَ إِذَا أَحَدَّهَا Ve sütün henüz taʹmı bozulmamak üzere halâveti zâ΄il olmak, ʹalâ-kavlin henüz bozulmağa başlamak maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَطَ اللَّبَنُ إِذَا ذَهَبَتْ حَلاَوَتُهُ وَلَمْ يَتَغَيَّرْ طَعْمُهُ أَوْ هُوَ أَوَّلُ تَغَيُّرِهِ Ve sükût eylemek maʹnâsınadır; yukâlu: سَمَطَ الرَّجُلُ إِذَا سَكَتَ Ve

سَمْطٌ [semṯ] Hâli yufka adama denir, سَمِيطٌ [semîṯ] gibi; yukâlu: رَجُلٌ سَمْطٌ أَيْ خَفِيفُ الْحَالِ

اَلسِّمْطُ [es-simṯ] (sîn’in kesriyle) Dizi dizilmiş rişteye denir; yukâlu: مَعَهُ سِمْطٌ مِنْ لُؤْلُؤٍ وَهُوَ خَيْطُ النَّظْمِ Ve bir gûne kılâdeye ve gerdançlığa denir ki boğmak dedikleri kılâdeden uzun olur; cemʹi سُمُوطٌ [sumûṯ]tur; yukâlu: جَاءَتْ وَعَلَيْهَا سِمْطٌ أَيْ قِلاَدَةٌ أَطْوَلُ مِنَ الْمِخْنَقَةِ Ve şol zırha denir ki süvârî olan kimse onu atının sağrısına asmış ola. Ve terki bağına denir, fitrâk maʹnâsına. Ve sâde taʹbîr olunan içi astarsız yalın kat câmeye, ʹalâ-kavlin pamuk ipliğinden olanına yâhûd üstündeki sevb pek ince olmakla altından görünen libâsa denir. Ve

سِمْطٌ [simṯ] Şol kimseye denir ki cismi hafîf, çâlâk ve be-gâyet zîrek ve sâhib-i fıtnat u dehâ ola. ʹAlâ-kavlin vasf-ı mezkûr üzere olan sayyâda denir; yukâlu: رَجُلٌ سِمْطٌ أَيْ دَاهٍ خَفِيفٌ أَوِ الصَّيَّادُ كَذَلِكَ Ve

سِمْطُ الرَّمْلِ [simṯu’r-reml] Kılâde gibi uzun uzadı yastımca kum yığınına denir. Ve

سِمْطٌ [Simṯ] Ashâbdan Şuraḩbîl hazretlerinin pederleri ismidir. Ve baştaki sarığın göğüs üzere ve omuzlar üzere sarkan uçlarına denir; yukâlu: أَرْسَلَ سِمْطَ عِمَامَتِهِ وَهُوَ مَا فَضَلَ مِنْهَا عَلَى الصَّدْرِ وَالْكَتِفَيْنِ

Vankulu Lugatı - السمط maddesi

اَلسَّمْطُ [es-semṯ] (sîn’in fethi ve mîm’in sükûnuyla) Issı suyla oğlağın derisinden kılların pâk etmektir, biryân etmek için; tekûlu: سَمَطْتُ الْجَدْيَ أَسْمُطُهُ مِنَ الْبَابِ الْأَوَّلِ وَأَسْمِطُهُ مِنَ الْبَابِ الثَّانِي سَمْطًا إِذَا نَظَّفْتَهُ عَنِ الشَّعْرِ بِالْمَاءِ الْحَارِّ لِتَشْوِيَهُ

اَلسِّمْطُ [es-simṯ] (sîn’in kesri ve mîm’in sükûnuyla) İplik, mâdâm ki üzerinde boncuk ola ve eger boncuk olmasa سِلْكٌ [silk] derler, سِمْطٌ [simṯ] demezler. Ve

سِمْطٌ [simṯ] Eyerde asılan kayışa dahi derler, fitrâk maʹnâsına.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı