es-summaʹ ~ اَلسُّمَّعُ

Kamus-ı Muhit - السمع maddesi

اَلسُّمَّعُ [es-summaʹ] (سُكَّرٌ [sukker] vezninde) Be-gâyet çabuk ve çâlâka denir. Ve onunla gûl-ı beyâbânî sıfatlanır; yukâlu: غُولٌ سُمَّعٌ أَيْ خَفِيفٌ

اَلسَّمَعُ [es-Semaʹ] (fethateynle yâhûd عِنَبٌ [ʹineb] vezninde) İbn Mâlik b. Zeyd b. Sehl ismidir ki Ḩimyer kabâ΄ilinden bir kabîlenin pederidir. Ebû Ruhm Aḩzâb b. Esîd ve Şufʹa nâm kimseler ki tâbiʹîlerdir, onlardandır, kezâlik etbâʹ-ı tâbiʹînden Muḩammed b. ʹAmr ve muhaddisînden ʹAbdurraḩmân b. ʹAyyâş o kabîledendir; nisbetlerinde سَمْعِيٌّ [Semʹiyy] yâhûd سَمَاعِيٌّ [Simâʹiyy] denir sîn’in kesriyle.

اَلسَّمْعُ [es-semʹ] (sîn’in fethi ve mîm’in sükûnuyla) Kuvâ-yı hams cümlesinden hiss-i أُذُنٌ [užun] ismidir ki o kulakta bir kuvvettir, onun sebebiyle asvât idrâk olunur, lisânımızda işiticilik taʹbîr olunur. Ve bu aslda masdardır, ke-mâ se-yuzkeru; yukâlu: لَيْسَ لَهُ سَمْعٌ أَيْ حِسُّ أُذُنٍ

اَلسِّمْعُ [es-simʹ] (sîn’in kesriyle) Mesmûʹu’l-kavl adama denir; yukâlu: رَجُلٌ سِمْعٌ أَيْ يُسْمَعُ وَقَالَ بَعْضُهُمْ يُقَالُ هَذَا امْرُؤٌ ذُو سِمْعٍ وَذُو سَمَاعٍ أَيْ يَلِيقُ بِأَنْ يُسْمَعَ Yaʹnî “Bu bir işitilecek ve işitilmeğe şâyân nesnedir.” Ve yekûlûne fi’d-duʹâ΄i: “أَللَّهُمَّ سِمْعًا لاَ بِلْغًا“ أَيْ يُسْمَعُ وَلاَ يَبْلُغُ Yaʹnî “Bu bir fenâ sözdür, işitilsin ammâ mahalline vâsıl olmasın.” Bir haber-i mekrûh mesmûʹ oldukta söylenir. Baʹzılar يُسْمَعُ وَلاَ يُحْتَاجُ إِلَى أَنْ يُبَلَّغَ maʹnâsıyla beyân eyledi ki “İşitilmesi kifâyet eder, eseri mahalline vâsıl olmağa hâcet yoktur” demek olur yâhûd يُسْمَعُ بِهِ وَلاَ يَتِمُّ maʹnâsınadır ki “İşitilsin ammâ vukûʹ bulmasın” demektir. Ve baʹzılar dediler ki kelâm-ı mezbûru bir muʹcib olmayan sözü işiten adam söyler ki “Bu vukûʹ bulacak söz değildir” demektir. Ve

سِمْعٌ [simʹ] Zikr-i cemîl maʹnâsınadır; yukâlu: ذَهَبَ سِمْعُهُ أَيْ ذِكْرُهُ الْجَمِيلُ Ve

سِمْعٌ [simʹ] Dişi sırtlan ile kurdun ictimâʹından hâsıl olan velede denir; mü΄ennesi سِمْعَةٌ [simʹat]tır. ʹArabların zuʹmüne göre حَيَّةٌ [ḩayyet] gibi bu dahi hatfe-enfihi helâk olmayıp ecel-i kazâ ile helâk olur. Şârihin beyânına göre bunun kuvvet-i sâmiʹası nihâyet derecede olur imiş, hattâ “أَسْمَعُ مِنْ سِمْعٍ” meseldir. Ve bu kuştan esraʹ olup otuz arşın mikdârından ezyed pertâv eder. Ve

سِمْعٌ [Simʹ] Bir dağın adıdır.

Vankulu Lugatı - السمع maddesi

اَلسَّمْعُ [es-semʹ] (sîn’in fethi ve mîm’in sükûnuyla) İşiticilik ki insânla kâ΄im olur bir sıfattır; vâhid ve tesniye ve cemʹ olur; ke-kavlihi taʹâlâ: ﴿خَتَمَ اللهُ عَلٰى قُلُوبِهِمْ وَعَلٰى سَمْعِهِمْ﴾ (البقرة 7) Zîrâ bu aslında masdardır.

اَلسِّمْعُ [es-simʹ] (sîn’in kesri ve mîm’in sükûnuyla) Zikr-i cemîl maʹnâsına; yukâlu: ذَهَبَ سِمْعُهُ فِي النَّاسِ وَيُقَالُ اللَّهُمَّ سِمْعًا لَا بِلْغًا أَيْ يَسْمَعُ بِهِ وَلَا يَتِمُّ Yaʹnî işitilsin, vukûʹ bulmasın. Ve

سِمْعٌ [simʹ] Mürekkeb olan sebuʹa dahi derler, yaʹnî şol kurt yavrusudur ki yeleli kurttan hâsıl ola. Ve fi’l-meseli: “أَسْمَعُ مِنَ السِّمْعِ الْأَزَلِّ” Ve أَزَلُّ [ezell] sağrısı ve butları hafîf olan hayvân ve cemîʹ kurt cinsinde bu sıfat vardır. Ve gâh olur أَزَلُّ [ezell]i terk edip “أَسْمَعُ مِنْ سِمْعٍ” derler.

Sıradaki Maddeler

Arama ekranı

Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı