اَلسِّمْعَةُ [es-simʹat] (sîn’in kesriyle) Binâ-i nevʹdir; yukâlu: سَمِعَهُ سِمْعَةَ سَوْءٍ وَهِيَ هَيْئَةُ السَّمْعِ وَحَالَتُهُ
اَلسَّمْعَةُ [es-semʹat] (ضَرْبَةٌ [ḋarbet] vezninde) Binâ-i merredir; tekûlu: سَمِعْتُهُ سَمْعَةً أَيْ مَرَّةً ve yekûlûne: سَمْعَةُ أُذُنِي فُلاَنًا يَقُولُ ذَلِكَ ke-mâ merre, yaʹnî “Filân sözü söylerken kendi kulağım işitti, hâlen sâmiʹamdadır.” سَمْعَة [semʹat] lafzının refʹ ve izâfetiyle aslı سَمِعَتْ أُذُنِي فُلاَنًا سَمْعَةً idi, fiʹli izmâr ve sıhhat-ı terkîb için takdîm olunduktan sonra sebâta delâlet için merfûʹ oldu. Bunda sîn’in kesriyle de câ΄izdir ki hâlet için olur. Ve سَمْعَةٌ [semʹat] lafzı sıfat olur; yukâlu: أُذُنٌ سَمْعَةٌ Ke-mâ se-yecî΄u. Ve
سَمْعَةٌ [semʹat] İşitilsin kasdıyla bir iş işlemeğe denir, niteki رِيَاءٌ [riyâ΄] görülsün kasdıyla işlemeye denir; sîn’in zammıyla ve fethateynle lügattır, eşheri zammıladır; yukâlu: فَعَلَهُ سَمْعَةً وَرِيَاءً أَيْ لِيَسْمَعَهُ النَّاسُ وَيَرَوْهُ
اَلسَّمِعَةُ [es-semiʹat] (فَرِحَةٌ [feriḩat] vezninde) ve
اَلسَّمِيعَةُ [es-semîʹat] (شَرِيفَةٌ [şerîfet] vezninde) ve
اَلسَّمِيعُ [es-semîʹ] (شَرِيفٌ [şerîf] vezninde) ve
اَلسَّامِعَةُ [es-sâmiʹat] ve
اَلسَّمَّاعَةُ [es-semmâʹat] (عَلاَّمَةٌ [ʹallâmet] vezninde) ve
اَلسَّمُوعُ [es-semûʹ] (صَبُورٌ [ṡabûr] vezninde) Vasf ve mübâlagalardır, سَمْعَةٌ [semʹat] gibi ki sîn’in fethi ve mîm’in sükûnuyla ve fethateynle سَمَعَةٌ [semeʹat] gibi; yukâlu: أُذُنٌ سَمْعَةٌ وَيُحَرَّكُ وَسَمِعَةٌ وَسَمِيعَةٌ وَسَمِيعٌ وَسَامِعَةٌ وَسَمَّاعَةٌ وَسَمُوعٌ Ve ahîrin yaʹnî سَمُوعٌ [semûʹ] lafzının cemʹi سُمُعٌ [sumuʹ] gelir zammeteynle.
اَلسُّمْعَةُ [es-sumʹat] (sîn’in zammı ve mîm’in sükûnuyla) İşitilsin diye bir iş etmek; tekûlu: فَعَلَهُ رِيَاءً وَسُمْعَةً أَيْ لِيَرَاهُ النَّاسُ وَيَسْمَعُوا بِهِ
Sitemizde detaylı hızlı ve kolay arama ekranı